Engin Sezen, The Circle

Geçen yaz, şimdi artık kendisi de bir Kanada mukimi olan muhterem bir hocamız hasta ziyareti sebebiyle tenezzülen fakirhanemizi teşrif etmişti. Hayatını Kuran tahkikatına adamış alim bir zat…

Hasbihalimizin bir yerinde kimi isimleri de yad ettik. Mesela, merhum hocam Orhan Okay’la tanışıyorlardı Erzurum’dan. Onu andık rahmetle…

Sonra, kendisinin yakından tanıdığını düşündüğüm bazı aydınlarımızın şu mahut Süreç’te takındıkları tavırları sordum. Hadi isimler de vereyim, mesela Saadettin Ökten, Ersin Nazif Gürdoğan, Ümit Meriç Hocaları sordum. Bu siyasi haralagürelede kendilerini nasıl konumlandırdıklarını merak ediyordum bu isimlerin.

Hocamız, ‘ne sen sor ne ben söyleyeyim’ dercesine acı bir tebessümle mukabele etti. Adeta bir dokun bin ah işit kase-yi fağfurdan

Sonra, yıllardır en yakın mesai arkadaşlarının içler acısı bazı hallerinden söz etti, kısaca. Bu vefasızlık, hatır-naşinaslık büyük bir hicran olmalıydı!

Ben evvel ahir, Bu Ülke’deki bazı isimlere ahsen bir zanla yaklaştım. Bu isimler benim için sosyal meselelerde bir miyar, bir mikyas oldular. Zulme kendilerince bir ‘dur’ çekebilecek ehl-i vicdan ve insaf olduklarını düşündüğüm kimselerdi hep bunlar!… Kendilerini şu meş’um ve şaibeli darbe tartışmalarından beri tutup da KHK’larla işinden edilen, evsiz barksız yurtsuz bırakılan onca masumun hakkı hukuku için çıkıp da iki kelam edebileceklerini düşündüğüm kişilerdi bunlar! Aydın olmak bunu gerektirirdi. Elhak, onlara da bu yakışırdı!

En azından güce yahşi çekmeden, muktedire temenna etmeden kendi içsürgünlerine çekilip üzlethanelerinde birer Gül Yetiştiren Adamlar olabilirlerdi! Hukuksuzluğa karşı çığlıklarını hal ve tavırlarıyla atabilirlerdi!  Çağrıldıkları saraylara koşar adım gitmeyip, daha asil bir tavır ortaya koyabilirlerdi. Hadi gidecek olsalar bile, fırsatını bulmuşken devletlü zevata ‘yazıktır, günahtır’ yollu olsun bir kaç sitem gönderebilirlerdi!  Bu zülme dur diyebilirlerdi! İşte yukardaki mezkur zevata hep böyle baktım!

Değil mi ya! Daha düne kadar Cemaat’in radyosunda, televizyonunda yapageldikleri programlarında Hizmet’i yere göğe sığdıramıyorlardı!…Dün bunca övdükleri koskoca bir Cemaat’in bugün hiç mi bir fazlı yoktu!

O hangi Ökten Hoca’ydı, bugünkü hangi Ökten hoca!

O hangi Ümit Meriç’ti, bugünkü hangi Ümit Meriç!

Bu ahlaki savrulmadan onlar da mı payını almıştı yoksa!

Onların da mı bahtına vefasızlık düşmüştü!

Belli ki, Şeyh Galib’in dediği gibi,

‘Kimi terk-i nam ü şana, kimi itibare düştü…’

Artık hiçbir dünyevi beklentileri olamayacak yaşa ve kemale ermiş bu muhafazakar-mukaddesatçı aklı başında tipler de mi politika batağına saplanmışlardı!…Onların da mı gözleri ağraz-ı siyasetle körleşmişti!  Bu uzun bir bahis…

İktidarın gazabından korunmak için ve nimetlerinden yararlanmak hatrına, binlerce masuma yapılan tarifi muhal zulme bigane kalanları tarih elbette yazacak…

Gel de gör ki, aydınımızdaki bu nemelazımcı tavır dünden bugüne aynıdır! Bu umarsız tavır ne ilkti, korkarım ne de son olacaktı!

Şuraya geleceğim:

Türk Edebiyatı’nda en sevdiğim kalemlerden biri Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Hala, biraz Türkiye koklamak isteyecek olsam masamdaki Yaşadığımız Gibi’ye uzanıveririm.

Bir on, onbeş sene öncesine kadar, ne sağın ne solun rağbet ettiği bir yazardı Tanpınar!

Şimdilerde, AKP’li Belediyeler’in adına konferans salonları açıp, panel, sempozyum ve konfersanlar düzenlemek için yarıştıkları, revaçta bir şair o.

Hadi gelin koskoca Tanpınar’ın da, kendini dönemin siyaset çarhına nasıl kaptırıverdiğine, gözünü zulme ve zalime nasıl kapattığına bakalım. Kendi yazdıklarından.

Malum,  Mehmet Kaplan’ın çalışkan iki öğrencisi İnci Enginün ve Zeynep Kerman hocalar Tanpınar’ın günlüklerini günyüzüne çıkarıp titiz de bir çalışmayla yayınladılar. (Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, 2007, Dergah).

Bu günlüklerin yayınlanması heyecanlı münakaşalara da sebep oldu.

Tanpınar, pek çok isimden hakaret-amiz ifadelerle söz ediyordu bu özel günlüklerinde! Yahya Kemal’den tutun da talebeleri Mehmet Kaplan ve Birol Emir’e kadar pek çok kişi hakkında yüzlerine söylenemeyecek şeyler…

Bu günlüklerde, Tanpınar’ın siyasetle, siyasetçilerle olan münasebetlerine dair de oldukça ilginç malzemeler var. Mesela, yüzüne karşı her zaman mültefit olduğu hocası Yahya Kemal’in hem şiirini hem de şahsiyetini ince ince doğruyordu. Tanpınar’ın günlüklerinde Yahya Kemal, ‘çapaçul’un tekiydi mesela. Süleymaniye şiiri de bazı edebi kusurlarla ma’luldü!

Bu bahsi uzatmadan, günlüklerdeki Tanpınar’ın siyasi angajmanlarına bakmak istiyorum kısaca.

Tanpınar’ın dönemin gazetelerinde 27 Mayıs Darbesi’ni öven kimi yazıları olduğu bilinir. Darbeyi ve darbecileri övmüştür bu yazılarında. Günlüklerinde ise, gazetelerde açıktan yazamadığı şeyleri de görüyoruz. Hazret, meğer ciddi ciddi idamları, işkenceleri teşci etmiş, alkışlamış. Tanpınar’ın Batı görmüş, oralarda yaşamış bir münevver olduğunu da der-hatır edelim.

Günlüklerinde, bir dönem yakın arkadaşları olan, ama 1960 İhtilali’yle Yassıada’ya tıkılmış olan Demokrat Parti Milletvekillerinden Samet Ağaoğlu, Faruk Nafiz, Osman Turan’a ağır küfürler savuruyor, muztar kaldıkları halden dolayı onlara acıdığını yazıyor.

Dahası, İsmet Paşa’nın gidip elini öpüyor. Bunları günlüklerinden öğreniyoruz.

Tanpınar, Yassıada Mahkemeleri’ni gazetelerden heyecanla izliyor.

Milletvekilleri ve Bakan’ların dövüldüğü, işkenceye maruz kaldığı gibi haberlerin Tanpınar’ı keyiflendirdiğini hayretle görüyoruz.

Mesela Günlük’ün 213. sayfasında şunları yazıyor:

‘Herkesin Samet’te ve Zorlu’da bir hıncı var. Hemen herkes dövüldüklerini hikaye ediyor ve mesut oluyorlar. Benim de Zorlu için hoşuma gidiyor’

Hazret bununla tatmin olmuyor: Milletvekilleri ve Bakanların idamını da istiyor. Mahkemelerin bu konuda ağır çalıştığından şikayetçi!

Şöyle diyor:

‘Türkiye iki gündür mahkemelerle meşgul. Yazık ki beklediğimiz gibi olmadı. Bir ihtilali zaruri kılan psikolojik sebepleri ceza kanunu her zaman karşılayamaz. Müthiş bir ta’biye hatası yapıldı gibi geliyor bana. Niçin bu kadar sıkı hukuk devleti rolüne girdiler?’

 Şimdi biraz daha sıkı durun:

‘Refik Koraltan’ı sevmediğim malum. Asılmasına şimdi imza ve karar verebilirim. Bence kansız ihtilal yapmaktansa hiç yapmamak evladır.’ Şairimizin bu partizanca sözleri Günlük’ün 325. sayfasından…

Tanpınar’ın çalıştığı ünivesiteden 147 arkadaşı sorgusuz sualsız atılır Darbe’den sonra. Gel gör ki, Hazret’te çıt yok!

Günlükler’de münevver, mütefekkir ve şair Tanpınar, hem Darbecilerden yana tavır alarak, hem idamları, işkenceleri alkışla karşılayarak, hem de zulme sessiz kalarak  okurlarını hayal kırıklıklarına uğratıyor. Uzun bir bahistir ama, bu günlüklerde Tanpınar’ın da hocası Yahya Kemal gibi, iktidarın nimetlerin müstefid olabilmek için  yaman bir ‘partici’ kesildiğini görebiliyoruz!

Yine Günlükler’de vicdan muhakemesi ve günah çıkarma nevinden addedilebilecek şu tür cümlelere yer yer rastlayabiliyoruz:

‘Hakikat şu ki biz sadece abesle iştigal ettik. Küçük emr-i vakileri inkılap ve ilerleme sandık…’

Umulur ki, bugünki zulüm ve adaletsizlik karşısında derince bir sessizliğe gömülmüş Bu Ülke’nin bazı aydınları da gizli gizli karaladıkları günlüklerinin bir köşesine buna benzer notlar düşmüyorlardır.

Herşeye rağmen, Tanpınar’ı hırçın bir CHP partizanı olarak değil, entelektüel simasıyla hatırlamaya daha çok mütemayilim. O hala benim Huzur’umun yazarı, Bursa’da Zaman‘ımın şairi…

Eskiden  ‘iyi bildiğimiz’ kimseler hakkında, zor da olsa hüsn-i zannımızı muhafaza edip, Yahya Kemal’den mülhem, Hayalimizde kalsınlar eski halleriyle diyelim…

Ben geçen yaz hasbihal ettiğim aziz misafirimde de aynı tavrı gördüm. Zülmeden tarafta olmaktansa mazlum olmayı yeğleyen, kin ve hüsumet duygularıyla ruhunu karartmaktansa affın ve ğufranın iklimine iltica eden bir tavır.

Gün ola harman ola!

 

2 COMMENTS

  1. “İktidarın gazabından korunmak için ve nimetlerinden yararlanmak hatrına, binlerce masuma yapılan tarifi muhal zulme bigane kalanlar”

    Iktidarin yaninda olan herkesin menfaatten dolayi orda olduguna inanmiyorum. Yaptiklarinin din ve millet icin daha dogru oldugunu dusunuyor olabilirler pek ala. Hizmet mensuplari bu yanilgiya ve anlamsiz acindirmalara dusmemeli, fazla demagojiye gerek yok.

  2. Bunun sebebi neler olabilir:
    1.Korku
    2.Gizli nefret
    3.Dünde farklarının olmaması.Cemaati överkende kendi şöhretleri için bunu yapmaları
    4.Fethullah Gülenin ipe sapa gelmez bamtelleri ve sonundaki vesselam piyesleri
    5.Cemaatin yaptığı her iyiliğin eninde sonunda bedelini talep etmesi(Biz meşhur ettik haksız da olsak bize destek ver)
    6.aslında inananların sadece güce inanıyor Allah’tan hiç korkmuyor olmaları…hak talebinin sadece kendileri ezilince akıllarına gelmeside bundanadır

Comments are closed.