Engin Sezen

Benim dinim, nezakettir”  Dalai Lama

Nezaket de nadir meta haline geldi ya, şu müselman memlekette; biz oturup derdimize yanalım…Kabalık sabalık revaçta!

Özellikle, sosyal medyada! Fikre tahammül yok! İyiliğe mecal yok!

Bütün bu tahammülsüzlükler, bağnazlıklar, partizanlıklar hengamesinde kaybolan yıllarımız…nezaketten, zarafetten mahrum, nobranlığa inhimak etmiş kayıp yıllar…

Gülten Akın’ın sözlerini biliyoruz:

“Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya…”

Ne’ye vaktimiz var ki! Nezakete, nezahete, semahate yok!

Şikayet ediyor gibi olmasın ama, ha bre savrulup durmak, şu ölümlü hayatı sellemehüsselam, kaba saba yaşayıp gidiyor olmak ne kadar feci!.. Çok savurdular bizi, çok!

Kabul, iyilerin yanında kötülerin de olması hayatın gerçeği; evet sahihlerle sahteler, ihanetle vefa içiçe; tamam naif de olmayalım, hak edene layıkı veçhiyle muamele edelim; ama günün sonunda kendi kıymetlerimizden de, insaniyetimizden de vaz geçmeyelim!

İlginç zamanlar, amenna… Ve, alicenaplıktan, “Gül alırlar gül satarlar…”  anlayışından uzak düştüğümüz zamanlar…

Bizim üstadımız iyilik mi kötülük mü? Hayır mı şer mi, nezaket mi hoyratlık mı? Herkes heybesinde ne varsa, ondan verir mi, vermez mi! Günün sonunda herkes karekterini sergilemez mi! Muhatabına,nezaketle hüsn-i muamelede bulunmak, kamil insanın şiarı…Kötülükle oturup kalkmaktan, kaba saba ve zalimane davranmaktan daha kolay ve sühuletli.

Gel şunda karar kılalım: Her şeye rağmen, o yapmacıklıklara, suniliklere, envai kabasabalıklara karşı, elimizden iyilik yapmak geliyor mu, gelmiyor mu! İnsana, sırf insaniyeti hatrına hürmetkar olmak geliyor mu gelmiyor mu elimizden!…