Engin Sezen

“Bir kitabullah-ı azamdır seraser kainat,

Hangi harfi yoklasan manası hep Allah çıkar…”   Recaizade Mahmut Ekrem

……

“Herşey, lisan-ı haliyle O’nu anlatır” diyor Pir… Sen, ne anlatıyorsun! Herşey O’ndanken sen kimdensin, kimsin?

Ezel ve ebedin sahibi Halık, hayatının neresinde, nasıl bir varlık sergiliyor?

O’nu nasıl yaşıyoruz, hissediyoruz, fikrediyoruz, tecrübe ediyoruz?

Esma’sının sendeki tecellisi nasıl?…Bu tecelliye senin mukabelen nasıl? Gündüzün coşkusunda, gecelerin o en kuytusunda, kabz’ında, bast’ında…

Eşyanın, kainatın ruhuna, simasına harf harf, kelime kelime nakşolunan o esmayı, sen ruhunda ve bedeninde, halinde ve kalinde nasıl taşıyorsun, nasıl yaşıyorsun! Bu tecelliyi hakkıyla okuyabilmek kabil mi!…hakkını vermek kabil mi, bu tecellinin!…

….

Niyazi Dede: “Her neye baksa gözün, bil sırr-ı Sübhan ondadır..”  diyor. Bakıyor muyuz!…Görme‘ye marifetimiz, gayretimiz var mı!

Peki, en derinlerimizden, taa amak-ı derunumuzdan, yükselen o sese kulak veriyor muyuz? O ses…kah, geceleri uykularımızı bölen, kah gündüzleri bize türlü sırlar fısıldayan o ses, o nefes, nerelerden kopup geliyor, nerelere savrulup gidiyor, bize ne efsaneler tahkiye ediyor!…Mevlanaca, “dinle”-yor muyuz!…

Heyhat!…

Küçük kaygıların, ucuz hesapların peşisıra; zevkin, rehavetin, yorgunlukların kucağında heder olan ömürlerimiz! Taşrayla, afakla olan sonu gelmeyen meşguliyetlerimiz, didişmelerimiz!… Hayır, dıştaki hadiselerin dağdağasından, bu hayhuyun saplantılarından, içimizdeki ah u eninleri duyamıyoruz. Takılıp kalıyoruz… Asl’ına irca etmeden, künhüne vakıf olmadan, esrarına nüfuz etmeden…sızlanmakla israf ettiğimiz hayatlar.

Cemalüllah-ı Halveti ile bitirelim:

“Sen dalgalara vücud rengi verme, denize bak…”