Engin Sezen, The Circle

2013’ün yazında Fethullah Gülen’in doğduğu Korucuk köyündeydim. Tozun tezeğin içinde yüzen tipik bir Anadolu köyü. Bir hafta kaldım oralarda. Gülen’i tanıyan herkesle, çocukluk arkadaşlarıyla, akrabalarıyla uzun uzun video-mülakatlar yaptık. Zamanın Alvar Belediye Başkanı ile tanıştım, civar beldelere yolculuklar yaptık, tatlı tatlı sohbetler ettik. Ondan dinlediğim bir hikayeyi ser-levha yapmak istiyorum bu yazıya.

Bir grup AKPli Amerika gezisi düzenler, sanırım sene 2012. İçlerinde milletvekili, belediye başkanları da olan bu gruptan bazıları, günübirlik Fethullah Gülen’in kaldığı yere gitmek, Hocaefendiyi ziyaret edip duasını almak ister. Onları bulundukları yerden alıp Gülen’in kaldığı komplekse götürmek için küçük bir otobüs ayarlanır.

‘’Buralara kadar gelmişken kendilerini de ziyaret etmek istedik’’ diyor Belediye Başkanı.

’Fakat otobüste, sonradan kendisinin ilahiyatçı olduğunu öğrendiğimiz genç bir hoca, yolculuk boyunca bize siyasi bir nutuk irad etmesin mi! Mübarek, Kürt meselesinden tutun AB konularına, İsrail’le olan münasebetlerimize kadar pek çok konuda uzman! Yolculuğumuz sırasında siyasi konularda ahkam kesti, deyim yerindeyse kafamızı şişirdi. Mübarek bir din bilginine yaptığımız ziyaret öncesi maruz kaldığımız bu tatsız konuşma o gün otobüste bulunan herkesin tepkisini çekti. Ne gerek vardı bu siyasi konuşmalara!…’’

Burda daha önce de bir nebze değinmiş olmalıyım Cemaat’in ileri gelenlerinin vakt-i zamanında siyasetçilerle düşüp kalkmasının pek hayra alamet olmadığına…Türkiye gezilerimde gördüğüm manzara buydu. Bu vadide verebileceğim o kadar çok örnek var ki!…

Siyasi konularda iri iri konuşmak, dahası siyaseti dizayna çalışmak, siyasetten fayda temin etme gayretleri, siyasetçilerle sabah ayrı akşam ayrı yemekler, geziler…Olmadı, seçimlerde kapı kapı gezip oy toplama gayret-keşlikleri…

Artık o köprülerin altından nice sular aktı! Süreç, hepimizde çok kalıcı izler bıraktı. Çoğumuzu tepeden tırnağa değiştirdi.

Şimdilerde, Cemaat’ten önde görünen kimle görüşsem ‘eüzü billahi mineşşeytani ve siyase’ diyor. ‘’El-hak, siyasilerle bu sıkı fıkı münasebetler büyük hataydı’’ diyor herkes ağız birliği etmişçesine…Bu dersi almak için, bunca sıkıntı, zulüm ve yıkıma gerek var mıydı, ayrı bir mesele!

Ciddi bir özeleştiri var. Siyasetle hadden efzun haşır-neşir olmanın Cemaat’i çok yıprattığı hususunda fikir birliği var. Cemaat, dün AKP ile işler iyi giderken de, ilişkiler sonradan bozulduğunda da siyaset bataklığına çekildi, tuhaf pazarlıklara tevessül etti!

Hiç de anlamadığı, ama sürekli anlar gibi göründüğü, anladığını sandığı çok kirli bir sahaydı siyaset. Değerlerinden taviz vermek zorunda bırakıldı Cemaat, bu kirli mi kirli güç mücadelesinde.

Mahut Süreç’in başlarında telefonla konuştuğum Naci Bostancı, Hüseyin Çelik ve Yasin Aktay gibi AKP eşrafından kimselerin de bana söylediği buydu. Naci Bey, ‘’artık hiçbir siyasi parti Cemaat’e güvenmeyecek’’ dedi, 2014’te. Şimdi, Cemaat’ten hiç kimse hiçbir siyasi partiye güvenemez hale geldi. Her gün, İslamcısından, solcusuna, Kürt siyasetçisinden, milliyetçisine birinden bir tokat yiyor Cemaat.

Önümüzde bir seçim var. Manipülasyon yapmak istemem ama, neticesi belli olan bir seçim bu. Bu seçim, kimilerince hayat-memat mesabesinde olabilir. Ama Cemaat için, Cemaat’e mensup kimseler için, bu sadece seçimlerden bir seçim. Başa kim gelirse gelsin, hal-i hazırdaki şartların iyileşebilme temayülü gösterebileceğine dair herhangi bir emare yok! Gözlemleyebildiğim kadarıyle de zaten Cemaat çevrelerinde, eskisine nazaran, seçime dair o hummalı konuşmalar, yorumlar, tartışmalar, beklentiler yok!

Türkiye’de siyaset yapabilmek için gece gündüz Cemaat’i kötülemeniz, şeytanlaştırmanız gerekiyor. Her kötülüğün ihalesini Cemaat’e kesmek bir moda, kazandırıyor da! Bu meyanda, al muhalefeti vur iktidara…

İktidar, kendisini devirmek için Muhalefet’in Cemaat’le ortak planlar koratdığını anlatıyor seçmenine. Beri yandan, Muhalefet de benzer sebeplerle İktidar’ı suçluyor. Ülkeyi bu kötü günlere Cemaat ile AKP elele getirdiğini ileri sürüyor. Halkta, ‘her kötülüğün anası Cemaat’ algısı yerleşmiş durumda. Cemaat’in bütün partilerin el birliğiyle yarattığı bu menfi zehaptan kurtulabilmesi ise uzun yıllara vabeste…

Her işte bir hayır ve fırsat aramak sıhhatin ve zekavetin şiarı. Nihayetinde, olanda hayır vardır. Böyle bir Süreç’in yaşanması gerekiyormuş, yaşandı: The damage is done! Bunu kabul etmek lazım…ki son zamanlarda bu husus Cemaat çevrelerinde daha çok konuşulup kabullenilmiş durumda.. Bu hayra alamet. Hayat emaresi. Yaraların yavaş yavaş sarılmaya başlandığının, nihayet travma tedavisinin başladığının belirtisi. Umulur ki, siyasilerle olan ‘menfeat ilişkislerinin’ Cemaat’e verdiği zararlardan alınması gereken dersler alınır. Fabrika ayarlarına, bu sefer küresel ölçekte dönülür. Himmet, gayret ve ufuk Türkiye’ye, ülkenin kısır gündemine münhası kalmaz. Umulur ki, Cemaat, böylesine acı bir tecrübeden yola çıkarak bundan böyle içerde ve dışarda siyasetçilerle olan münasebetlerini daha sağlıklı bir zemine oturtur. Bu, muazzam bir kazanım olacaktır!

Mesela Kanada’da Katoliklerin, İsmaililerin, Sihlerin, Mennonitelerin, Lutheranların toplum içindeki yeri ve konumu bellidir. Daha geniş halk kitleleri de, bu gruplara mesup olan üyeler de sosyal yerlerinin ve konumlarının farkındadırlar. Kendi yaşam alanları içinde, mensuplarının bireysel hak ve özgürlüklerine dikkat ederek, o hakları korumayı ve sürdürmeyi hedefleyerek, gruplar halinde hayatlarını idame ederler. Siyasetçiler de onların taleplerini, sayılarını, etkinliklerini, toplum içindeki konum ve durumlarını bilir ve ona göre hareket ederler, karşılıklı ilişkiler böyle bir düzlemde sürdürülür. Herhangi bir güç denemesine ve çatışmasına mahal yoktur.

Hizmet Hareketi de belli bir süre sonra bu çokkültürlü yapı içinde kendi yerini, kendini ait hissettiği bu ‘istisnai’ yeri bulacak…

Hareket, mesaisini, himmet ve gayretini sabırla ve sebatla ‘’eğitime ve semahat’’e teksif etmeli. Bu onun için varoluşsal bir çaba ve gayret aynı zamanda. Bazı şeyler de zamana vabeste. Ne kadar acüllükle hareket edilse de, şartlar zorlansa da kalıcı şeylerin tahakkuku ve hüsn-i kabulü zamana bağlı.

Siyasetçi gelip geçer. Her yerde, siyasetçinin işi ‘oy ütmektir’… Cemaatler için ise aslolan şey insandır, insan yetiştirmektir.

Ez-cümle, ders ve ibret alınırsa, herşeyde hayır var. Bunun da yolu mesuliyetle hareket edip tenkid mekanizmasının hakkını vermekten, zihniyet değişiminden, ‘asrın idrakini’ idrak etmekten, ‘zamanın ruhunu’ sadece okumaktan değil, o ruhu fethetmekten geçiyor. Değilse, ‘same old same old…’

3 COMMENTS

  1. Tesekkurler yaziniz icin. Turkiye’den cikip dunyaya acilma zamani artik; ve geri donmemek uzere!. Siyasetten, kendimizi guclu gostermeye calismaktan da uzak durmaliyiz.

Comments are closed.