Özgür Koca, The Circle

The Circle gazetesine röportaj verdikten sonra, 17/25 Aralık sürecini takiben Cemaat tabanına yapılan baskıların arttığı günlerde yazdığım Sen Bir Yalana İnanmadın başlıklı yazımın sosyal medya üzerinden tekrar paylaşılmaya başlandığını gördüm.

Bu yazıyla alakalı olarak bir açıklama yapmak ve yazıyı sizinle tekrar paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, bu yazımın hala arkasındayım. Ben bu Cemaat’e,  sözkonusu yazımda işaret ettiğim sebeplerle destek vermiştim. Eğitim, diyalog, insani yardım, maneviyat ve akıl vurgusu gibi meseleler,  beni kendine çekmişti. Hayalimin çerçevesi, kabaca yazıda tarif ettiğim şey idi.

Bu yazıyı bu gün yazsam, yine aynı başlığı kullanırım. Cemaat’e benzer niyetlerle destek vermiş insanların bir yalana inanmadığını düşünüyorum. Özellikle eğitim, insani yardım ve diyalog alanlarında çok güzel ve doğru işler yapılmıştır. Belki bu güzel işlerin bazıları gelecekte de yankılanacaktır. Allah bu samimi niyetlerin ve yapılanların mükafatını verecektir ümidindeyim.

Ama dikkat edilirse “sen bir yalana inanmadın” diyerek saydığım noktalar arasında, Cemaat’in devletleşmesi, siyasallaşması, seçilmişlik psikolojisi, istihbarat şehveti ve komploculuğun tuzağına düşmesi vs. yok. Aksine, bu konularda bir an önce yapılan hatalardan ders alıp vazgeçin diye uyarıda da bulunuyorum.

Dolayısıyla o gün neredeysem bu gün de oradayım. O gün yazdıklarımı inanarak yazmıştım; bugün yazdıklarımı da inanarak yazıyorum.

Bu yazıyı yazan bir insanın, bu gün başka yazılar yazmak zorunda kalmasının ne kadar zor ve hüzünlü olduğunu ise takdirlerinize bırakıyorum. Sevdiğiniz ve emek verdiğiniz bir şeyin karşınızda anlamsız inatlar, öngörüsüzlükler ve zaaflar sonucu eriyip gitmesini izlemek ve onu artık tanıyamamak çok acı vericidir.

Buyrun… ihanet ettiğimiz bir rüyaya ağıt olarak da okuyabilirsiniz:

 

Sen Bir Yalana İnanmadın

Hayır sen bir yalana inanmadın.

Hatib’in gözyaşlarına bakıp ‘demek Peygamberi sevmek böyle olur’ derken sen bir yalana inanmadın.

Eski bir kasetten yükselen ses genç Mus’ab’ın hikayesini anlatırken ‘evet hayatta hazdan daha fazlası var ve olmalı’ derken sen bir yalana inanmadın.

O seslerle Ashâb’ın aslında ne kadar burada ve şimdi olduklarını anlarken sen bir yalana inanmadın.

Tevhid ve iman esasları hayatın içini ve dışını, evvelini ve ahirini anlamlandırır ve aydınlatır derken sen bir yalana inanmadın.

Anadolu’nun herhangi bir köşesinde mütevazi bir öğrenci yurdunda ya da evinde  ‘yine hicran dolu günleri’ anarken sen bir yalana inanamadın.

Gençliğinin baharında bir iyilik projesinin parçası olmanın tadına varırken sen bir yalana inanmadın.

Senden sokaklarda coşmanı değil durmanı ve üretmeni isteyen bir ideali kucaklarken sen bir yalana inanmadın.

Dava uğruna ölmek lazım diyen din yorumlarının karşısına ‘hayır yaşamak lazım’ diyen Hatib’i dinlerken sen bir yalana inanmadın.

Gençlik enerjini hayra kanalize eden bir anlayışa gönül verirken sen bir yalana inanmadın.

Dünyayı Dar-ul Harb ve Selam diye ikiye ayırmayıp Dar-ul Hizmet diye bütünüyle kucaklarken sen bir yalana inanmadın.

Gelenek ile modernite arasında bir köprü olalım ve elimizdeki Nur’lar ile çok sırlı kapıları açalım derken sen bir yalana inanmadın.

Nakilcilik yetmez dinin esaslarını yorumlamada aklı hiç olmadığı kadar kullanalım derken sen bir yalana inanmadın.

Tasavvufu bugün ile kucaklaştıralım ve kalbin zümrüt tepelerine yol bulalım derken sen bir yalana inanmadın.

Çay, patatesli yumurta, maklube sofralarının sıcaklığı bir yalan değildi.

İnsanın bir hayvandan çok daha fazlası olduğuna kanaat getirirken sen bir yalana inanmadın.

İnsanı kendi potansiyeline uyandırmaya çalışmak en güzel yaşama sebebidir derken sen bir yalana inanmadın.

Akıl ile kalbin kolkola gelebileceklerine kanaat getirirken sen bir yalana inanamadın.

Bilim ile din arasındaki zahiri catışmalar daha derin ve sistemli düşünme ile aşılabilir inancına ulaşırken sen bir yalan inanmadın.

Bu felsefeyi sızıntı sızıntı inşa derken sen bir yalana inanmadın.

Kafkasların soğuğu seni keserken, dışarıda rüzgarın titrettiği camının kenarında battaniyene sarılmış mum ışığında hayal kurarken sen bir yalana inanmadın.

Bütün ırkçılıklara bir renk körü olarak itiraz ederken ve siyah-beyaz-sarı-kızıl bir çocuğun başını okşarken sen bir yalana inanmadın.

Aramızdaki duvarları aşmanın hatta yıkmanın tek yolunun diyalog olduğuna inanırken sen bir yalana inanmadın.

Şu aramızdaki duvarlarda en azından bir kaç delik açıp birbirimizi görelim derken sen bir yalana inanmadın.

Kimse yok mu? çığlığına ‘evet birileri var’ derken bir yalana inanmadın.

Aksiyonunun merkezine eğitimi koyarken sen bir yalana inanmadın.

Gece kalkıp öğrencisinin üstünü örtecek ruh seviyesine çıkarken bir yalana inanmadın.

Elinde mum ışığıyla sabahın köründe titreye titreye Orta Asya steplerinde bir barakada bilim olimpiyatlarına hazırlarken öğrencilerini sen bir yalana inanmadın.

Malıyla, zamanıyla, aklıyla vermenin zevkiyle insanları tanıştırırken sen bir yalana inanmadın.

Memleketinden söküle söküle gittiğin halde hicret etmekten geri durmadığında sen bir yalana inanmadın.

Aylarca maaş almadığın halde bunu dert etmezken sen bir yalana inanmadın.

Başlangıçtaki bu hasbî ivme tahminlerinin ötesine taşıdı seni. Tarihin gördüğü en hızlı açılımlarda birini başardın.

Stratejin sağlamdı. Bu kompleks dünya içinde kalıcı bir değişim gerçekleştirmenin neredeyse tek yolu gibi idi.

Fedakardın. Eline bir bavul alıp hiç tanımadığın diyarlara gitmek ne demek bilmeyenler anlayamaz seni.

Sonra bazı yol kazaları yaşadın. Bazen siyaset ile arandaki mesafeyi koruyamadın. Bazen güç senin de başını döndürdü. Bazen sen de ‘kurunun yanında yaş da yanar’ diyebildin.

Ama gene de gayretlerin sayesinde bu karanlık çağda bir demet ışık sundun. Global bir hareket inşa ettin. Binlerce insanla gönülden konuştun. Küresel bir etki üretebilecek bir ruh ve akıl hareketine öncülük ettin. En barışçıl, en güçlü, ve en hoşgörülü din yorumlarından birini ürettin. Ve bunu taşıyacak müesseseler kurabildin ve kadrolar yetiştirebildin.

Eksikleri olan ama aktüalitesi ve hele de potansiyeli baş döndüren bir güzellikti bu.

Gönül verdiğin bu hareketi bu günlerde buduyor görünüyorlar. Ağacın kökleri onu bu günlere getiren hayat suyu ile hala irtibat halinde ise bundan korkmak için sebeb yok.

Al dersini bu imtihandan ve yola devam et…

Çünkü sen bir yalana inanmadın

6 COMMENTS

  1. Bu yazınızı malesef okumamıştım. Gerçekten çok içten, çok güzel..

    Ve malesef önceki yazınızın karıştığı tartışmalarla dikkatimi çekmiştiniz..

    Yazınızda ifade ettiğiniz, bu Hizmetin güzelliğine, doğruluğuna ve yaşananlara rağmen çıkarılacak derslerle geleceğe yürüyeceği inancınıza gönülden katılıyorum..

  2. Özgür Koca Bey’i hedef almadan genel bir yorum yapmak isterim: Yorumlarım “Abi eleştiriciliği”nin eleştirisi üzerine. Birincisi; hizmet hareketinin vesile olduğu güzel işlerin başında da yine eleştirilen abiler vardı. İkincisi, hizmetin içinde bulunduğu şuanki halin sebepleri içsel mi yoksa dışsal mı? Ne kadar kontrol edilebilir, düzeltilebilir sebeplerdi bunlar? Başat faktör neydi? Hangi sebebin tesiri daha yüksekti. Bu meseleler ne kadar irdeleniyor? İnsan kanının pıhtılaşması için (fenni bir meseledir) 8 faktör bir araya gelmesi gerekirken açık veya gizli değişkenlerinin çok daha fazla olduğu böylesine sosyal bir hadisede müsebbibin bulunması için şaşmaz bir formülünüz mü var? Üçüncüsü, sebep içsel olsa bile bunun müsebbibinin “abiler” olduğuna nasıl karar verdiniz? Makul bir insan, ortaya çıkan sorunun sebebini evvela kendinde aramalı. Başkasında değil. “Abi eleştiricileri” bunu ne kadar yapıyor? Dördüncüsü, işlerin birgün mutlaka düzeleceği ve hizmetin çok daha güçlü bir şekilde süreçten çıkacağını; bunun sebebinin ise hizmetin bugün yaşadığı sıkıntılar (abilerin, tercihleriyle az ya da çok sebep olduğu iddia edilen) olacağını düşünüyorum. Eğer hizmet çok daha güçlü çıkarsa, söz konusu eleştiriciler ” abiler iyiki öyle tercihte bulunmuşlar, yoksa hizmet bugünkü durumuna ulaşamazdı” mı diyecek? Kısacası; “abi eleştiriciliği” yapacaksanız hizmetin içerisinde bulunduğu duruma göre tavrınızı belirlememenizi tavsiye ederim. Bence -varsa- saygınlığınızı yitirirsiniz. “Hizmetin tarihi” sizlerin örnekleriyle dolu. Somut kriterler üzerinden bir “hizmet incelemesi” yaparsanız belki daha iyi olur sizin için. Hizmet de istifade eder. Yanlış mecrada yol alıyorsunuz kanımca, vesselam

  3. Şunu eklemek isterim. Eleştirdiğim temel nokta kurulan sebep-sonuç ilişkileri. Çok makul bulmuyorum. Sebep sonuç ilişkisi kurmadan yapılan abi eleştirilerinde ise dikkate ve insafa davet ediyor; “çuvaldızı kendine iğneyi başkasına batır” gibi sağlıklı insan ilişkileri için gerekli müthiş bir ilkeyi hatırlatıyorum.

  4. ” Ama dikkat edilirse “sen bir yalana inanmadın” diyerek saydığım noktalar arasında, Cemaat’in devletleşmesi, siyasallaşması, seçilmişlik psikolojisi, istihbarat şehveti ve komploculuğun tuzağına düşmesi vs. yok. Aksine, bu konularda bir an önce yapılan hatalardan ders alıp vazgeçin diye uyarıda da bulunuyorum.”
    ……………
    Wok hastalıklı bir cümle.

  5. Özgür Koca ve emsali hizmet insanları psikolojik, sosyal ve ekonomik buhran yaşarken sağa sola çatacaklarına ona buna verip veriştireceklerine çözüm adına önerilerini sunsalar, moral olarak zayıflamış insanlara yol gösterseler ve ‘müspet harket’ aslına sadık kalarak kalemi ile katkıda bulunsalar ve ben demiştim/uyarmıştım kolaycılığına kapılmasalar!

  6. Elestiri yapmaya calısan arkadaslar iyi niyetle bir sey yapmaya calısıyorlar belki ama su asamada cemaatin bunu kabullenmesi zor gorunuyor. Cunku  Mursidi Kamil hukmunde olan Risale-i Nur dan yeterli istifade edemeyen ve  acz-fakr-sefkat-tefekkur-mavhiyet dersini  alamayan nufus enaniyeti terk edemiyor ve gizliden tahrik olabiliyor. Bu da hem ferd hem de cemaat planında bir enaniyet sorunu ortaya cıkarmıs olabilir. Gulen’nin en yakınından ciddi fireler vermesi bu tezi guclendiriyor. Bu satırları yazanında ,elestirileri yapan arkadaslarında bu hastalıktan beri oldukları soylenemez. Terki enaniyet , azami tevazu ve mahviyet iman hizmetinin  en onemli dusturları ama bugun asrın en buyuk hastalıgı.  30 yıl kendine zulm edenlere hakkını helal edecebilecek acz-fakr-sefkat dersini Nurlardan almadan ve muhasebe yapabilecek kıvama gelmeden cemaatten fazla bekletiye girmemek lazım.Cemaatin muhtemel hatası rehber edindiği Risale-i Nurun esaslarına tam anlamıyla sadık kalmaması gosterilebilir. Bediuzzama’nın ‘toplum için ferd feda edilmez’ ikazına ragmen cemaat cok fazla fire ve feda da bulundu. Bunun somut ornekleri coktur isteyene  – bir kurumda bir programa katılmak istemeyen bir gencin yıl ortasında sokaga atılması olayı var ki – akla ziyan durum.Bununla birlikte ; Gelinen noktada cemaatin hata yaptıgını ve özeleştiri yapması gerektiğini soylemek pek insaflı gorunmuyor. Cunku Gulen siyaseten zamanın ruhuna gore hareket etti  ve hedeflerine ulasmaya calıstı.150 yıldır  hasta adamın harem odasına  ve tedavisine engel olunan alana aynı yontemlerle girip hastayı ayaga kaldırmaya calısmak yadırganacak bir durum degil . Devletini -milletini seven herkesin bunu yapma hakkı var. Bu durumda siyasetin arac olarak kullanılması kacınılmazdi  ama cemaat ava giderken avlandı . Bu bir hata degildi olması gereken yapıldı ama diger grupların cemaate karsı bu kadar kin ve nefret ile dolmuş olmasi beklenen bir durum degildi.Su anki durum cemaatte sarsıntıya ve kayıplara sebep olsa da  sadece iman hizmetine konsantre olunmasına ve başka buyuk hayırlara vesile olabilir.
    Gulen 40 yıllık arkdaslarını bu elestirilerle yolda bırakmayacaktır ve vefatından sonra bu zatı muhteremler tavzif edilecektir. Cemaatin kaderini de bu zevatın tavrı belirleyecektir  , bu zevat Nurları rehber edip hayata hayat  kılarsa çok sorun yasanmaz ve badire kolay atlatılır, ancak tersi bir durumda cemaat bolunme ve bitise kadar gidebilir.

Comments are closed.