Engin Sezen

“Gerçek hayat, rehavet sahamızın dışında bir yerde…” N.Donald Walsh

Dünkü yazıyı “Yunus ile yürüyelim” diye bağlamışken, bugün de sabah yürüyüşlerim hakkında bir kaç satır yazmak istedim.

Yürümeyi seviyorum…İstanbul’da, Ankara’da, Sakarya’da yaşarken tam bir şehir yürüyücüsüydüm. Özellikle İstanbul’da…Haftasonları Kalenderhane’den başlayıp hemen hemen gün boyu süren, çocuk yaştaki o yürüyüşlerin gözlem ve merak gücüme katkısı çoktur. İstanbul’un en kalabalık, en hayhuylu sokaklarında, caddelerinde o yaşlarda nasıl bir sakinlikle yürüdüğümü bugün şaşırarak hatırlıyorum. Yine, orta ikinci sınıftan üçe geçeceğim, İstanbul’a geldiğim o ilk yaz, iş için iki aydan fazla her gün Vezneciler‘den kalkıp taa Galata, Şahkulu’ndaki Otçu Sokak’a gittiğimi; akşam da yine yürüyerek aynı yollardan eve geldiğimi unutamam; bugün inanılır gibi değil! Unkapanı köprüsünden günde iki kez geçiyor, gündoğumunun ve batımının en büyülü manzaralarını, kah Üsküdar sırtlarından, kah Eyüp ufuklarından o köprüde seyrediyordum. Hele, tarihi yarımadayı sokak sokak yürüyüp gezdiğim o Cumartesi, Pazarları; şimdi hayali bile cihan değer…

…..

Şimdi… Bir kaç yıl evveline kadar kafa dengi bir arkadaşla hemen her gece yürürdük; gece yarısı neredeyse iki saati bulan yürüyüşlerdi bunlar. Muhabbetten ne kadar yürüdüğümüzün farkına bile varmıyorduk.

Sonra taşındık, ardından bir müddet yalnız sabah yürüyüşleri yaptım. Sabahlayeyin yapılan yalnız yürüyüşlerin de tadı başkadır. Henüz güneş doğmadan yapmaya çalıştığım bir saatlik yürüyüşlerdi bunlar.

Derken doğadaki bu yürüyüşler sekteye uğradı. Spor salonlarındaki mekanik yürüyüşlere evrildi. Derken COVID’le birlikte oralar da kapanınca, biz de eve kapandım kaldım.

….

Bu günlükler vesilesiyle şimdi yürüyüşlere tekrar başladık. Sabah veya/ve akşam…

Şimdi, bu yürüyüşlerin ruha ve bedene verdiği safayı anlatmak laf-ı güzaf olur. Yüzlerce araştırma sonucuyla ve dahi bittecrübe ispatlanmış bedensel, psikolojik, ruhsal yararlarından söz etmeye hacet yok.

Bilvesile, düzenli yürüyüşleri, Yeni yılımızın muhakkak yapılacaklar listesine eklemek lazım.

Bazen kafa dengi biriyle, bazen aile efradıyla, bazen de yalnız, çıkıp dışarıya yürüyelim.

…..

Değerli dostum Paul B. toplantılarını yürüyerek yapar. Nedenini sorduğumda her adımda enerjisinin arttığını ve görüşülecek konulara daha iyi odaklandığını söylemişti. Kendisiyle bir toplantınız varsa, size emaille bu toplantıyı yürüyerek yapmasının sizce bir mahsuru olup olmadığını sorar; bir mahsuru yoksa, sizden toplantıya rahat bir ayakkabıyla gelmenizi rica eder. Bir saatlik toplantının 45 dakikası yürüyerek geçer. Son 15 dakikada ise size bazen evinde bazen bir kafede çay, kahve ikram ederken, yürüyerek yaptığınız toplantıda konuşulan konuların üzerinden geçilir.

Paul, yürürken sadece daha iyi düşünmüyor, aynı zamanda kafasını, ruhunu da açmış, havalandırmışi dinlendirmiş oluyor. Konuşulan konular arasında kendini kaybetmemiş, bilakis yürüyüş esnasında mevzulara, söylediklrine, dinledeklerine daha çok odaklanmış oluyor.

Ben de yürümeyi daha çok bu yüzden, zihnimi temizlemesi, ruhumu zenginleştirmesi, üzerimdeki kasveti alması, gözlerimi yepyeni bir dünyaya açması cihetiyle seviyorum.

Konunun araştırıcılarının, yürüme ve düşünme arasındaki münasebetin psikolojik kökenleriyle ilgili zengin bir literature ürettiklerini görüyoruz.

Nietzshe de “Twilight of the İdols”ta, bütün fevkalade fikirlerin kendisine yürürken ilham olunduğunu belirtir.

….

Bu sabah vira bismillah deyü attım kendimi dışarı…

Sessiz ve kimsesiz parkta, bir başıma yürüdüm yürüdüm. Hava soğuktu, karanlıktı. Cümle mahlukata selam vere vere, derin tefekkürlere gark olarak… Yürüdükçe ayıklandım, yıkandım, duruldum…Davetkar bir toprak kokusu, kesif bir kar kokusu.

….

Thich Nhat Hahn ne güzel der: “Suda yürümek, havada uçmak mucize değildir, gerçek mucize bu dünyada yürüyebiliyor olmaktır.” Gerçekten de, mesela bir gün doğumunda, batımında, hafif karlı, yağmurlu bir havada tabiatta yürüyüp de mucizevi hayallere, düşüncelere dalmamak mümkün mü!

Umarım, bu satırlar sizin de kendinizi dışarı atmanıza, yürümenize, tabiatla, sokakla kucaklaşmanıza vesile olur. Vira bismillah deyin ve başlayın yürümeye…Bedenen, ruhen, zihnen bir hıffet hissedeceksiniz.

Hayatın gerçekten de bir yolculuk olduğunu belki de en iyi yürürken anlayıyoruz… Aslımızla, toprakla hemhal olduğumuz o demlerde, her adımda biraz daha kendimize doğru yürüyerek…