Son söylediklerime binâen aşağıya Hz. Ebû Bekir (r.a.)’le Hz. Ali(k.v.) arasında cereyan eden -bir okuma ve bakış açısını ortaya koyan- bir menkıbe alıntılayacağım. Adı üzerinde menkıbe. Ancak mahrûtî bakışla ne dendiğinden ziyade ne denilmek istenildiği zaviyesinden bakılırsa içerisinde bin bir hakikatin nebean ettiği görülecektir. Ben bu açıdan bakıyorum, azîz okuyucuların da bu perspektiften bakmalarını rica ediyorum. Buyurun, Hz. Ebû Bekir’le Hz. Ali gibi iki büyük fazilet kahramanının, Allah Rasûlü (sav)’nün kapısında buluşmalarına, yaşa-başa bakmadan birbirlerine olan bakış açılarına ve takındıkları tavra bir bakalım. Bakalım ki, bugünün insanına bu hâdise neler söylemektedir:
Bir gün Ebû Bekir Sıddîk (radıyallâhü anh) Rasûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Ali Bin Ebî Tâlib (radıyallâhu anh) da geldi. Hazret-i Ebû Bekir:
– (Geri çekilip) Yâ Ali! Sen buyur, gir dedi. O da cevap verdi ve aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu:
Hz. Ali: -Yâ Ebâ Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her hayırlı işte ileri olan, herkesi geçen sensin.
Hz. Ebû Bekir: -Sen önce gir Yâ Ali! Rasûlullâh’a daha yakın olan sensin.
Hz. Ali: -Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Rasûlullâh’tan işittim. “Ümmetimden, Ebû Bekir’den daha üstün bir kimsenin üzerine güneş doğmadı”, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Ben, senin önüne nasıl geçerim ki, Rasûlullâh (sav) kızı Fâtımatü’z-Zehrâ’yı sana verdiği gün “Kadınların en iyisini, erkeklerin en iyisine verdim”, buyurdu.
Hz. Ali: -Ben senin önüne geçemem. Çünkü, Rasûlullâh (sav); “İbrâhim Aleyhisselâm’ı görmek isteyen, Ebû Bekir’in yüzüne baksın”, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Senin önüne geçemem. Çünkü Rasûlullâh (sav): “Âdem Aleyhisselâm’ın hilm sıfatını ve Yûsuf Aleyhisselâm’ın güzel ahlâkını görmek istyen Ali Murtazâ’ya baksın”, buyurdu.
Hz. Ali: -Senin önünden giremem. Çünkü Rasûlullah (sav): “Yâ Rabbî! Beni en çok seven ve Ashâbım’ın en iyisi kimdir?” dedi. Cenâb-ı Hakk: “Yâ Muhammed [as]! Ebû Bekir Sıddîk’tır”, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Ben, senin önüne geçemem! Rasûl (aleyhisselâm) Hayber’de: “Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki, Allahü Teâlâ onu sever. Ben de onu çok severim”, buyurdu.
Hz. Ali: -Senin önünden giremem! Çünkü, Rasûl (aleyhisselâm): Cennetin kapıları üzerine “Ebû Bekir Habîbullâh” yazılıdır, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Senin önüne nasıl geçebilirim? Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) Hayber Gâzâsında, bayrağı sana verip: “Bu bayrak Melik-i Câlibin, Ali bin Ebî Tâlib’e hediyesidir”, buyurdu.
Hz. Ali: -Senin önüne nasıl geçebilirim? Çünkü Rasûl (aleyhisselậm): “Yâ Ebâ Bekir! Sen benim, gören gözüm ve bilen gönlüm yerindesin!” buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Senin önüne geçemem. Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Kıyâmet günü, Ali, Cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenâb-ı Hakk buyurur ki: “Yâ Mu hammed! [Aleyhisselâm] Senin baban İbrâhim Halîl, ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali bin Ebî Tâlib ne güzel kardeştir.”
Hz. Ali: -Senin önüne geçemem. Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Kıyâmet günü, Cennet Meleklerinin reisi olan Rıdvân adındaki Melek Cennete girer. Cennetin anahtarını getirir. Bana verir. Sonra Cebrâil[aleyhisselâm]gelip, Yâ Muhammed! Cennetin ve Cehennemin anahtarlarını, Ebû Bekir Sıddîk’a ver, Ebû Bekir, istediğini Cennete, dilediğini Cehenneme göndersin, der.”
Hz. Ebû Bekir: -Senin önünden giremem. Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Ali kıyâmet günü benim yanımdadır. Havz ve Kevser yanında, benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennette benimledir. Allahü Teâlâ’yı görürken, benimledir.”
Hz. Ali: -Senden önce giremem! Çünkü Rasûl (aleyhisselâm): “Ebû Bekir’in îmânı, bütün mü’minlerin îmânları yekûnu ile tartılsa, Ebû Bekir’in îmânı ağır gelir”, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Senin önüne nasıl geçerim? Çünkü Rasûl (aleyhisselâm): “Ben ilmin şehriyim, Ali bunun kapısıdır”, buyurdu.
Hz. Ali: Senin önünden nasıl yürüyebilirim? Çünkü Rasûl (aleyhisselâm): “Ben sâdıklığın şehriyim, Ebû Bekir, bunun kapısıdır”, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Senin önüne geçemem! Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Kıyamet günü, Ali bir güzel ata bindirilir. Görenler, acaba, bu hangi Peygamberdir? derler. Allahü Teâlâ, bu Ali bin Ebî Tâlib’tir, buyurur.”
Hz. Ali: -Senin önünden gidemem! Çünkü Rasûl (aleyhisselâm): “Ben ve Ebû Bekir, bir topraktanız. Tekrâr bir olacağız”, buyurdu.
Hz. Ebû Bekir: -Senin önünden gidemem! Çünkü Rasûl (aleyhisslâm) buyurdu ki: “Allahü Teâlâ, ey Cennet! Senin dört köşeni, dört kimse ile bezerim. Biri, Peygamberlerin üstünü Muhammed’dir[Aleyhisselâm]. Biri, Allah’tan korkanların üstünü Ali’dir. Üçüncüsü, kadınların üstünü, Fâtimatü’z-Zehrâ’dır. Dördüncü köşesindeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin’dir.”
Hz. Ali: -Senin önünden nasıl girebilirim? Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Sekiz Cennetten şöyle ses gelir: Ey Ebâ Bekir! Sevdiklerinle birlikte gel. Hepiniz, Cennete girin!..”
Hz. Ebû Bekir: -Senin önünden gidemem! Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Ben bir ağaca benzerim; Fâtıma, bunun kökü, Ali, gövdesi, Hasan ve Hüseyin, meyvesidir”, buyurdu.
Hz. Ali: -Senin önüne geçemem. Çünkü Rasûl (aleyhisselâm) buyurdu ki: “Allahü Teâlâ, Ebû Bekir’in bütün kusurlarını affetsin. Çünkü, O, kızı Âişe’yi bana verdi. Hicret’te bana yardımcı oldu. Bilâl-i Habeşî’yi, benim için alıp âzâd etti.”
Rasûlullah (sav) bu iki sevgilisi, kapıda böyle konuşurlarken, kendileri içeriden dinliyordu. Hazret-i Ali’nin sözünü kesip içeriden buyurdu ki:
– Ey kardeşlerim Ebû Bekir ve Ali![Radıyallâhü anhümâ]Artık içeri girin. Cebrâil[aleyhisselâm]gelip dedi ki, yerdeki ve yedi kat göklerdeki melekler sizi dinlemektedir. Kıyâmete kadar birbirinizi övseniz, Allahü Teâlâ yanındaki kıymetinizi anlatamazsınız. İkisi birbirine sarılıp, birlikte Rasûlullah (sav)’ın huzûruna girdiler. Rasûlullah (aleyhisselâm):
– Allahü Teâlâ, ikinize de yüzbinlerle rahmet etsin. İkinizi sevenlere de, yüzbinlerle rahmet etsin ve düşmanlarınıza da yüzbinlerce lanet olsun! buyurdu. Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk dedi ki:
– Yâ Resûlallâh! Ben, Ali kardeşimin düşmanlarına şefâat etmem. Hazret-i Ali de dedi ki:
– Ya Resûlallâh! Ben de, Ebâ Bekir kardeşimin düşmanlarına şefâat etmem ve başını kılıç ile bedeninden ayırırım[1].
Evet, Üstad hazretlerinin üzerine ziyadesiyle gelindiği, risâlelerin toplanıldığı bir dönemde talebeleri; “Üstadım, her şeyi kaybettik, şimdi ne yapacağız?” dediklerinde, Üstad; “Çay koy keçeli, yeniden başlıyoruz.” dediği malumdur. Son olarak bir defa daha tekrar edelim; Eğer yeniden bir kere daha başlanılacaksa; Kur’ân, Hadis ve Sünnetin vazʻettiği, selef-i salihîn, Üstad ve Hocaefendi Hazretlerinin bu kaynaklardan istihraç ederek ortaya koydukları ve uyguladıkları prensipler üzerinden başlanılacak, yeryüzünün bir nevbahara ulaşması, mirasçılarının da “salihler” olması için -eskilerin ifadesiyle- azm ü cezm ü kasd edilecektir.
[1] Şemsüddîn Ahmed Sivasî, Hulefâ-i Râşidîn Dört Büyük Halife, İstanbul 2005, s. 433-436.