Taceddin Kayaoğlu, The Circle
Ramazan; sonsuzluk ikliminden fânî olan bu âleme yılda bir kez uğrayıp ölümsüzlük kervanına katılmak isteyenleri öteye taşıyan Rabbânî bir katardır. Her mü’min istidâdına vâbeste olarak tutmuş olduğu oruçla, bu katarda kendisine yer ayırtır ve ötelere seyahatini bu minval üzere gerçekleştirir. Avam, havâs ve havâssu’l-havâs kategorisinde… Herkes için bu seyahatte yer vardır, yer darlığı söz konusu değildir, tercih ise kişiye aittir.
Mü’minin kalbi Ramazan’ın istirahatgâhıdır. On bir ay dolaştıktan sonra istirahat için bir aylığına mü’minin gönlüne/hayatına misafir olarak gelir ve memnun olarak da gitmek ister. Misafire ikram etmek, onu en aziz bir şekilde ağırlamak ve giderken de memnun ayrılmasını sağlamak hem insânî, hem de İslâmî vezâifimizden değil midir?
Ramazan; ruhun dirilişidir; kalan on bir ayın da ona göre şekillenişi… Cuma nasıl ki günlerin sultandır, ramazan da ayların sultanı. Biri günleri tezkiye eder, taçlandırır, diğeri de ayları…
* * *
Ramazan orucu nefsî arzuların geri itilmesi, gereği gibi terbiye edilmesi ve ruhun alabildiğine özgür hale getirilmesinin mevsimidir. Akıl, Ruh ve Kalp kültürünün alabildiğine enginleşmesi, derinleşmesi, kendilerine yeni yeni imkânlar sunulması ayıdır.
* * *
Ramazan tefekkür ayıdır. Lüzumsuz aktivitelerin, eğlencelerin terk edildiği veya terk edilmesi lazım geldiği bir aydır. İnsana faydası olmayan gereksiz programlar ibâdet ü taate zaman ve tâkât bırakmadığından terk edilmeleri evlâdır. Bu ayda mümkün mertebe dış faaliyetlerden daha ziyade içe yönelik çalışmalar yapılmalı, içe doğru dengeli ve uzun yolculuklara çıkılmalıdır. Zîrâ en güzel yolculuklar içe doğru yapılan yolculuklardır; insanın kendisini tanıması ve Rabb’ine kurbet hâsıl etmesi adına…

Bu ayda “Oruç tut, sıhhat bul” denilerek, aslında daha önce çeşitli sebeplerle topuzunu kaçırdığımız hayat kantarının dengesini bulması sağlanır; hikmetle, tefekkürle… Gerek ülkemizde, gerekse dünyanın diğer köşelerinde inanan bütün insanlarla beraber gündüzün orucunu, akşamın iftarını, gecenin sahurunu beraberce ve manen yapabilmektir Ramazan. Münferit ayrılıklarımız olsa bile, bütüncül bakışlarımızla birlikteliğimizi hissederiz bu ayda. Bu gibi ayrılıklar, bazen bir arada olmaktan daha tatlı, daha huzurlu olabilir.
* * *
Ramazan; tabir caizse bir biriktirme ve depolama ayıdır. Bu ayda manevî ve fikrî birikimlerimiz öylesine artmalı ki, bu artış diğer on bir ayı besleyecek mahiyette olmalıdır. Enteresandır, bu ayda kilo alanlar var. Halbuki bu ay kilo alma ayı değil, manevî, fikrî birikimlerin artırıldığı bir ay olmalıdır. Bu ayda biz Ramazan’ı beslemeliyiz ki, diğer on bir ayda da Ramazan bizi beslesin.
* * *
İslâm bir “itidal” dinidir; sabahtan akşama kadar zorla aç kalıp, daha sonra da tıka basa yemek İslâm’daki ramazanın ruhuna aykırıdır. Yeteri kadar yiyeceksin, doymadan da kalkacaksın. Yoksa hem sağlığın açısından hem de ramazanın ruhunu incitme açısından hikmete münâfî bir tavır sergilemiş olursun.
* * *
Ramazan aç kalma ayıdır. Aç’ı ve açlığı hissetme ayı. Bir anne ya da babanın -merhamet saikıyla-“Oğlum gece çok iyi ye ki gündüzün acıkmayasın!” ifadesi ramazanın ruhuyla telif edilmesi mümkün değildir. Acıkmayacaksan, orucun farkına nasıl varacaksın? Farkına varmadığın şeyin sana faydası olabilir mi? İftar vaktinde orucunu açarken, rahmet ve mağfiret kapılarının da açıldığını hissedebilmelisin. Duaya icabet vaktidir, dua etmelisin. Eğer yemeğe saldırırsan, yemek de sana saydırır, unutmamalısın.
Ramazan, insanla zaman (Ramazan) arasında dostça bir muhavere, bir alş-veriş ya da hediyeleşme ayıdır. Karakoç’un da enfes ifadeleriyle; Ramazan “Dolu gel[ir]. Kendindekini boşaltacak. Giderken de dolu gidecek. Dolu gitmeli. (…) Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar, siz acıkırsınız. Oruç ta susar, oruç ta acıkır. Çünkü: oruç ta canlıdır. Sizin gibi. Hatta sizden fazla. Çünkü: onda, ölümün eriteceği et ve kemik te yok. (…) Evet. Oruç ta susar, oruç ta acıkır. Orucun susadığı ve âbı hayat gibi kanamadığı su; Kur’ân sesi, acıktığı; namaz, örtündüğü; merhamet, kuşandığı-giyindiği; Allah adının yükseltilmesi, yani cihaddır. Ve orucun da iftarı vardır. Oruç, mü’minin kalbinde iftar eder. Onun sofrasında, işte saydığımız göğe mahsus yiyecekler bulunur. Yalnız, insan orucu özlemez, oruç ta insanı özler. Ramazan ayı gelince, sıla-i rahm edenler gibi, meleklerin bile önünde eğildiği insana koşar. Oruç, insana acıkır ve koşar gelir. Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı.”
* * *