Salih Ömer Tezcan, The Circle

Halının ayaklarınızın altından çekildiğini hissettiğiniz bazı anlar vardır.

Sendelediğiniz zaman hızla sağa sola bakar tutunacak birşeyler ararsınız. Bazen bulursunuz, bazen de bulamazsınız. Bir iki vücut hareketi ve hemostatik denge mekanizmalarınızla kendinizi genelde dengeye getirirsiniz. Kulaktaki denge mekanizması sizi toplar elinizle alnınızı siler ve şükür diyip geçersiniz. Örs, çekiç, üzengi, yarım daire kanalları.

Bazen çekicin, örsün üzerindeki üzengiye vurduğu anda üzengi paramparça olur, çekiç te tuz buz.

İşte bu halının ayaklarınızın altından çekildiği andır.

Arkanız dönük ise eğer halıyı çeken kişiye, hiçbirşey farketmezsiniz. Sadece ani bir sarsılma ile boşluğa bakar ve havada iken, acaba nerem kırılacak veya kafamı çarptığım anda travma geçirip ölür müyüm diye düşünürsünüz. Hayat bir film şerididir…

Nerem kırılacak, acaba ölür müyüm?

Halı! Halıyı çeken kim…

Başlıyoruz o zaman.

Eşyanın donduğu, duyguların katılaştığı bir an, eşiniz veya babanız karşınıza geçer. Gönül ister ki ikisi de olmasın. Ama olur. Eşiniz ile göz göze gelemezsiniz artık. Eş değil iki ayrı dünya olmuşsunuzdur. Sadece o size bakar, siz ona! Bir an tek kelime ile dünyanızın değiştiğini hissedersiniz.

Git buradan! Bir an önce git…

Sonra eşiniz titreyen elleri ile mutfağa koşar. Belki babanız devam etmeye çalışır. Bir an önce bir yerlere git. Git ve kurtar kendini. Adaletsizliğe teslim olma! Ya siz diye düşünürsünüz. Ama önemliler arasında öncelik sırası yapar zihniniz. Gitmeliyim.

Kime giderim. Beni kim alır?

Kimse almaz baştan diyeyim. Korkanlar, zaten sevmeyenler, hiç yaşanmamış ilişkiler. Gözleri öpülesi birkaç arkadaşınız var ise onlar size medet olur belki.

Ya da hiç emin olamadığınız bir yerde beklemek zorundasınız. Belki de kimseniz yok, evinizde öylece kalakalırsınız. Gelip sizi almalarını ve bir yerlerinizin kırıl….

Neyse bunları düşünmemeli.

İsmi gaybubettir. İsmini daha önceden biliyor olmak size iltimas geçeceği anlamına gelmez. Birilerinin daha önceden bu yolu denemiş olması da çok kısa bir rahatlama hissettirse de merhem olmaz.

İç içe geçen mütedahil daireler teorisi işler gaybubette. Kaç kişisiniz, kaldığınız yerin güvenliği nasıl, alışverişi kim yapacak, soğuk mu sıcak mı, ne ile vakit geçireceksiniz. Tek misiniz!

Gaybubette birkaç kişi olmak iyidir. Nefsler içine çekilmiş, ağızların tadı kaçmışken şeytan nispeten alemi şahadette geriye çekilmiştir. Kimse gaybubette nefsi davranmaz. Çünkü sebepler planında artık yoksunuzdur. Herkesin bakışları donuklaşmış bir dakika nefes alsanız kalan sürede o nefesle idare etmeye çalışırsınız.

Tek kişi olmak!

Bir müddet sonra duvarla konuşmaya, başınızı secdede unutmaya, eşyaların dünyasına girip bir eşya olmaya hazır mısınız.

…Koltuk teorisi;

Koltukların ortasına özgür insanlar oturur. Gaib olanın hakkı değildir geniş koltukların ortası. Ona düşen 3 lü koltuğun bir kenarına oturmak, yakın dostu koltuk kolçağına kendini teslim etmektir. Bazen yumuşak davranır kolçak, bazen de sert.

Tek kişi olmak, birkaç günde bir birisinin gelmesi, ona gitme diyememek, gelenin geldiği zaman belli ise bir hazırlık yapmak, çocuk gibi sevinmek, bir yudum ekmeği karşında biri varken yemek. Cinnet mustatili mi yoksa berzaha açılan bir kapı mı veya Ashab ı Kehf in yeni mekanları bilinmez. Belki hepsinden birer parça var gaybubette.

Bir gaybubet sabahı güne başladığınızda, o günün nasıl geçeceğine kader karar verir. Biraz da kapıcı! Artık tüm hayatınızda kader daha bir baskındır. Uyandığınızda zihninizi bir yoklar, bugün nasıl geçecek diye bir his kontrolü yaparsınız. Yaşadığınız her anın bir anlamı olur, eşyaların sıradan eşya olmadığını anlarsınız. Tıpkı önceki hayatınızdaki eşyalarınızın da öyle alelade eşyalar olmadığını anladığınız gibi.

Gaib olmak canlı canlı kabre girip herşeyi hissetmektir. Çünkü sizin zihninizde herşey cap canlı olsa bile artık siz bir sosyal ölüsünüzdür. Kendinizi varlık sahnesine her atmaya kalktığınızda size bir ses, artık sen yaşamıyorsun der. Eşiniz çocuklarınız var ise, mesela birbirinize nispeten yakın bir mekanda kalıyorsanız, yakınlığın bu kadar uzak bir hale döndüğünü gaybubette farkedersiniz. Bazen ilerdeki cami minarelerinden yaptığınız kerterizlerle, evinizi seçer, madden bulunduğunuz yerde, ruhen orada, onların yanında olursunuz. Bunlar filmlerdeki korku ve heyulalarla yüzleşme sahneleridir. Gaybubet, yaşarken kabre girmektir. Tek fark; eğer Allah izin verirse yeni bir başlangıç yapma şansınız olacaktır.

Tülün kenarındaki buruşukluk!

Tülün ardından gelene bakmak. Hucumatı Sitte İkinci Desise, tülü sıyırmak ikinci desise, tülü oynatmak ikinci desise, tülün elinizde eriyip gitmesi ikinci…

Araba, siren, komşu, bağırtı, seyyar satıcı! Araba, siren, komşu, ikinci desise! Araba! Polis arabası, ikinci desise!

Buzdolabında bayat ekmek, dün akşam ki yemek. Sahi boğazında kaç boğum var! Dün akşam yediğin yemek kaçıncı boğuma takıldı. Yemek te tuzluydu. Hayır değildi, yemeğin içine ağladığınızdan olabilir.

Belki üst kattan yemek getiren bir kardeşiniz. Özlemişsindir diye bazen dışarıdan gelen bir yemek! Çok sanslısınız. Belki hiç ilgilenilmeyen birisiniz, getirdiği yemek bozuk olan, keşke yemek gelsin diye beklediğiniz bikaç gün, çorbayı kaşıklamak yerine açlıktan tencereye ekmek bandığınız günler.

Gelenden bir umut, iyi bir haber duyma olasılığınız. Güleryüz. Çocuklar arkadaşlar nasıl sorularınız.

Hapse gireydim belki daha iyiydi…

Acaba kaç kemiğimi kırarlar hesabınız, arkadaşlarımın ismini vermem düşünceleriniz, biz ne yaptık ki iç geçirmeleri.

Vesveseler, vehimler, duvarlar. Duvarın yatakla birleştiği kısımda başınızın terinden oluşan iz. (Hapishanede de böyle bir iz oluyor mu acaba? Eğer oluyorsa o izler daha koyudur.) Bir kenarı çöken çekyat! Yerde toplanmamış seccade, pırıl pırıl bir tesbih.

Eğer görebilirsen fayansın üzerinde buz gibi gözyaşları. Hucumat ı Sittede Desiseler birbirine karışırken.

Banyo lavabosunun giderine sabun koymak…

Parke zemin, fayanslar! Sağdan ücüncü fayansın altındaki boşluk. Gıcırdayan kapı.

Sese karşı duyarlılık. Yere düşen çatal. Çatalı eline batırmak.

Karanlık bir gecede bir taşın altında sessizce dua eden bir karıncanın sesini duyan Cenab ı Hakk.

Kapıcı! Rezidans, Apartman, Köy evi.

İkinci mesele miydi?

Zaman.. Ayna.. Aynaya bakmayalı bilmem kaçıncı gün. Beyazlayan sakallar? Aynaya bakma! Aynanın içinde birşeyler olabilir. Oraya geçip bir daha geri gelemeyebilirsin. Arkamda biri mi var. Ayetül Kürsi kaç harf kaç hece!

Hapishane mi daha iyi gaibiyet mi?

Eğer Allah yeni bir başlangıç imkanı verirse hele şu kabirden bir doğrulursam…

Herkesin yaşadığı birşeyler var. Görünen o ki herkesin imtihanı kendi nevinden, kimseyi kimseyle karşılaştırmaya gerek yok. Kimi bir yerlerde yeni bir hayatta, kimisi bir yerlerde gaib, kimisi hapishanede. Dışarıda olan ne kadar rahat, içerde olan ne kadar sıkıntılı. Gaib olan nerede. İnanan insanlar içinde bir grup insan için bir dönem uyumak gerekli imiş. 300 mü olur acaba 300 e dokuz mu eklenir. İlk önce kim uyanır, uyanınca ne olur bilinmez.

Şu bir gerçek ki Abesle iştigal etmeyen bir Rabb in kullarıyız. Herşeyin bize fısıldadığı birşeyler var. Her hadise, lisan ı haliyle bir hüzme gönderiyor. Hüzmenin belindeki kuşağa bağlı binbir türlü iktibas… Gaybubet zamanları bu hüzmeleri ve ona bağlı iktibasları yakaladı iseniz O gaybubetin sırrına ermişsinizdir. Tıpkı … Ve cealna… sırrına erdiğiniz gibi. O sır sizi beraat ettirecektir. Ta ki Nuru tevhid içinde sırrı ehadiyetiniz açılsın…

Vesselam..

1 COMMENT

  1. Ahh, bilinmez mi o günler, nasıl unutulur o anlar… Yutkundukça boğaza bir düğümün daha atıldığı, bir ferahlık gelir mi diye pencerenin açık olan küçücük kısmından nefes alındığı ama o ferahlığın dışardaki o havadan gelmediğine/gelmeyeceğine inanarak mahzun bir şekilde yerine oturup buğulu gözlerle titrek dudaklarla duaya sarılmak… Rabbim günahlara keffaret kılsın her bir saniyesini….

Comments are closed.