M. Sacid Arvasi, The Circle

Bir gün bir grup mahkumla odamda sohbet ediyordum. İslam tarihinden, Osmanlı’dan ve tarihin öneminden konuşuyorduk. Konuşma ilerledikçe adamların gözleri daldı, yüzleri gerildi ve memnuniyetsiz mimikler dudaklarına çizildi öyle ki daha fazla konuşmaya hevesim kalmadı. Onlar da nezaketen dinliyorlarmış. “Yapacaklarım var müsaadenizle” dediğim zaman, hepsi birden zengin bir kalkış yaptı. Hapishane ortamında az bulunan bir dürüstlüğe sahip olan birisine kalması için işaret ettim. Çok zeki birisi, yazar ve ressam… Doğru bildiği şeyden şaşmaz. Herkes gittiği zaman “Ne oldu kardeşlere böyle?” diye sordum. O ne demek istediğimi anladı ve “Kısa konuşacağım.” dedi ve kendine mahsus tavrıyla konuştu. “Tarihten bahsediyorsun; sana nasıl bir tarihten geldiğimizi söyleyeyim. Biz kölelikten geliyoruz. Sahibin olan beyaz adam bir sabah yaşadığın çöplüğe gelip karını falan adama sattım, çocuklarını ise filan çiftlikten gelip götürecekler. Eşyalarını topla. Nasıl, güzel mi? Ya da bu sahip, istediği zaman kızına tecavüz edebilir, hanımının ırzına geçebilir hatta seni becerebilir ve sen hiç bir şey yapamazsın. İşte biz böyle babaların çocuklarıyız. Nasıl, onur verici mi?” öfkesi kabararak ve sesi yükselerek cümleleri sıralanıyordu. Duyduklarımla kendimi adeta kaybettim. Sesi bir uğultuydu artık kulaklarımda. “İmam bu insanlarla konuşurken dikkatli ol. Tarihten bize kalan öyle derin yaralar var ki sen anlayamazsın. Bu karanlık geçmişten bizi motive edecek, umut ve ışık verecek hiç bir şey yok. İşin garip ve acıklı tarafı ne biliyor musun? Bu onursuz, bu karanlık geçmiş yüzünden kendimizden ve birbirimizden nefret ediyoruz.“

2010 senesinden beri Afrikan-Amerikanların bir kısmı ile teşriki mesaide bulunuyorum. Evlerine gidiyor zaman zaman da evimde onları misafir ediyorum. Onları anlama çabası içerisindeyim. Gözlemlerimde en fazla hayret ettiğim nokta birbirlerinden nefret etmeleridir. Bu nefretin en büyük sebeplerinden birisi o mahkumun dediği gibi köleliktir. Evet onları beyaz adam köleleştirmiş, hayvan muamelesi yapmış ama bu onların birbirlerinden nefret etmelerine sebebiyet vermiş. Birbirlerine olan öfke ve nefretleri beyaz adam olanla neredeyse mukayese edilmez. Asırlarca gurur duyabilecekleri bir şey olmaması, kendilerini değersiz işe yaramaz görmelerine sebep olmuş gibi. Bir de kendilerini ezen adamlara hiç bir şey yapayınca biriktirdikleri bütün öfke ve hınçlarını birbirlerinin üzerlerine salmışlar. Hani patrona kızıp bir şey yapamayan bazı nadanların gelip evde karısını ve çocuklarını dövmesi gibi.

Şimdi buna benzer bir şeyi Müslüman topluluklarda görüyorum. Kendilerinden ve birbirlerinden nefret ediyorlar. Bu, sadece kendilerinden ve birbilerinden nefretle sınırlı değil, başta gençler olmak üzere insanlar artık kendi değerlerinden hatta dinlerinden nefret ediyor, en azından utanıyorlar. Neredeyse dört asırdan beri hep bozgun yiyen, geriye giden, sömürgeleştirilen, nihayet bugünkü haliyle coğrafyası kan gölüne dönmüş bir alemin ferdi olmak onlara ne gurur veriyor ne de ümit. Burada milyon tane şey sıralanabilir ama hepsini bir kalemde geçiyorum. Böyle bir dünyanın çocuğu olunca hepimiz birbirimize düşüyoruz, birbirimizi suçluyoruz. Günah keçileri buluyoruz, fantezilerin peşine takılıyoruz ama hiç bir şey değişmiyor, eski tas eski hamam devam ediyoruz. Çünkü hepimiz başkasını suçluyoruz, başkasına çuvaldızları batırıyoruz ama hiç birimiz iğne ucuyla kendimize dokunmuyoruz. Kendimizi değiştirmiyoruz. Prensipler edinmiyoruz. Neredeyse tamamımız –kendimi de dahil ediyorum-fırsat bulduğumuz ana kadar dürüstüz. Fırsat bulduğumuz an ipsiz, sapsız yolsuz oluveriyoruz. Neredeyse tamamımız ezilirken adalet istiyor, gücü elde edince başkasına zulmediyoruz.

Şimdi hepimiz fantezilerin peşinde koşuyoruz. Sihirli formüller sunuyor büyük laflar ediyoruz.

Kimimiz “Bizi halifelik ve şeriat kurtarır” diyor,

Kimi “Hayır kurtuluşumuz ancak laikliktedir.”

Kimimiz de “Deizmden başkası bizi paklamaz. Bu ‘Muaviye dini’nden kurtulmalıyız.” diyor.

Kimse kusura bakmasın bunların hiç birisi fayda vermez, evrensel değerler çerçevesinde fert fert kendimizi değiştirmedikçe bizi bu girdaptan çıkaracak sihirli bir değnek yoktur. Bu millet deisti, ateisti, laiki, dindar, dinsizi ile bildiğini yapmıyor, ahlaki kurullara ve kanunlara uymuyor. Böyle bir topluma hangi sistem, hangi düşünce, hangi ahlak ve hangi kanun yardımcı olabilir? Evinin önünde koca bir nehir aksa adam eğilip su içmezse susuzluktan ölür. Bu milletin dindarı, dinsizi, laiki, ateist ve deisti bıraksın fantezilerin peşinden koşmayı da hakikaten hiç mevcut ahlaki kurallarına uysun. Bu konuda büyük hedefler de koymayalım, sıradan hedefler olsun, büyük bir çaba harcamadan gerçekleştirebilecekleri şeyler olsun. Onları realize ettikçe, kendilerine güvenleri geldikçe başka hedeler koyarak toplumu biraz yükseltmeye çalışalım. Yahu Allah aşkına bu millet kadınıyla erkeğiyle dindarı, dinsizi, deist ve ateisti, okuyanı ümmisi yere çöp atıyor, araba kullanırken kemer takmıyor. Bunu dahi yapmayanlar, kendilerini en ufak bir şekilde değiştirme ve geliştirme çabasına girmeyenler halifelik, laikle veya deizm fantezileriyle düzeleceklerini sanıyorlar.

Onun için fert fert hepimiz ders çalışır gibi kendi üzerimizde çalışmalıyız. Bu kuralsızlıktan, kanun ve ahlaki değerleri takmamazlıktan kurtulmalıyız. Başkasını değiştirmeyi bırakıp kendimizi değiştirmenin, geliştirmenin çabasına girmeliyiz.

Bu sureçle beraber zihnimdeki bazı taşlar yerinden oynadı. Bazı ahlaki zaaflarımı çok iyi gördüm. Onlardan kurtulmaya çalışıyorum. Aşağıda şimdilik vardığım bazı sonuçları okuyacaksınız. Bunları eşime okudum. Acıyarak bana baktı “Benim evimde kimseye zulmedilmez diyorsun ama sen kendine zulmediyorsun. Uykun uykuya benzemiyor. Ne sağlığına dikkat ediyorsun ne diyetine?” Buyurun işte yaldızlı laflar ederiz ama yapıp ettiklerimizde ortada. Buna rağmen ulaşmak istediğim evrensel değerleri MAHŞEV olarak kodladım.

MESULİYET: Dini ve dünyevi sorumluluklarımı yerine getirecek, mazeretlere sığınmayacağım

ADALET: Allah’a, nefsime ve insanlara adil davranacağım (aşağıda açıklanacaktır)

ŞEFKAT,

EMANET: Buna yalan söylememek, dürüst olmaktan samimiyet kadar pek çok şey giriyor

VATANDAŞLIK: Vergisini vermek, gerektiğinde savunmak vs.

Bu değerlere ulaşmanın çabasıyla beraber toplumsal bir barışı temin etmek mecburiyetindeyiz. Bu toplumsal barışı isteyenler hiç de az değil. Yine de bazı laiklerin, Alevilerin, solcuların, İslamcıların paylaşımına bakıyorum da bana yaşama hakkı tanımaz bu adamlar diyorum. Belki onlar da aynı şeyleri benim için düşünüyorlardır. Onlara karşı uyanık olmakla beraber Sünni bir Müslüman olarak evimi ve vicdanımı güvenlik bölgesi ilan ediyorum. Yani evime ve vicdanıma sığınanlar güvendedir.

KİMLER EVİMDE VE VİCDANIMDA GÜVENDEDİR?

Her renk, ırk, millet ve dinden olan herkes. Buna ateistler, deistler, agnostikler ve putperestler de dahildir. Ama yalan yok, bu son gruplara, Allah birgün kalplerini açar ve onlara hidayet verir niyetiyle kucak açacağım. Yalan yok, herkesin müslüman olmasını çok istiyorum. Çünkü Allah’a kul olmanın insanlık için en büyük bir hakikat, şeref ve saadet olduğuna inanıyorum. Bu inanış, duygu ve niyetle beraber evimde hiç kimseyi İslam’a zorlamayacağım. “Dinde zorlama yoktur.” ayetini zihnimde canlı tutacağım.

Evimde asla içki ikram edilmez, sigara içilmez ve uyuşturucu kullanılmaz. Ama kapım sarhoşa, tiryakiye ve bağımlıya açıktır. Bişri Hafi’nin meyhaneden yola çıktığını yani bir zamanlar sarhoş olduğunu biliyorum.

Kamuya veya şahsa karşı henüz suça bulaşmamış, pişmanlıkla kapıma gelen hiç bir örgüt üyesini, eşkiyayı ve çete mensubunu geri çevirmeyeceğim. Pişmanlık ve tevbe süreçlerinde yanlarında olacağım. Ve Fudayl bin İyaz’ın bir zamanlar kervan soyguncusu olduğunu unutmayacağım.

Gelen suçluysa evvela şunu bilecek ki Arvasi hoca, suçlunun kendisinden değil, onun işlediği suçtan nefret ediyor. Suçluya ikramımı yapacak, işlediği ile yüzleşmesini ve cezasını çekmesini tavsiye edeceğim. Bununla beraber adaletten ayrılmayacağım. Suçunun cezası neyse bir gram fazlasına razı olmayacağım. Onun suçundan dolayı masum çocuğuna, hanıma veya ailesinden herhangi birine asla düşman olmayacak ve onun suçunu onlara yüklemeyeceğim. Sünni bir müslüman olarak nefsimin arzularına değil, Allah’ın “Kimse kimsenin günahını yüklenmez.” emrine uyacağım.

Benim evimde kimseye zulmedilmeyecek ve  kimsenin zulmüne rıza gösterilmeyecek.

Evimde adil olacağım ve adalet anlayışım şudur:

  • Allah’a adaletli olmak. Yani onun emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmak.

  • Nefse adaletli olmak. Onu dünyada rezil rüsvay edecek ahirette de cehennem maruz bırakacak günahlardan korumak.

  • İnsanlara adaletli olmak. Hiç kimsenin hakkına dilimle ve elimle tecavüz etmemek.

  Genelde evrensel değerlere, özelde İslam ahlakına aykırı olmamak kadıyla evimde herkes dilediği gibi yaşayabilir, istediği dili konuşabilir dinini pratik edebilir.

1 COMMENT

Comments are closed.