M. Sacid Arvasi, The Circle
Şuraya biraz oturalım arkadaş. Oturalım biraz şu gürül gürül akan suyun kenarına. Akmak… Dağların, taşların arasında engel tanımaksızın, hiç durmadan akmak… Su, azimle hedefine yürümesiyle su, ne muhteşem bir kılavuz. Geçtiği her yere hayat götürmesiyle ve ipeklerden yumuşak edası; fakat kayaları yontan, dağları delen kararlığıyla su, ne güzel bir misal . Su gibi olmalı arkadaş, su gibi. Enginlere akarken önüne çıkan her engeli aşan su gibi. Karşısına aşılmaz dağlar çıktığımda manevra alıp yine de hedefine yürüyen su gibi.
Konuşmuyorsun arkadaş. Hem gözlerindeki bu karanlık da ne? Yıldızları parlatan kudretten bir kıvılcımlık olsun ışık devşirmez mi?
Hayata bu küskünlük de neden? Gergin dudaklarına az da olsa bir tebessüm çizilmez mi?
Rızk endişesi mi arkadaş? Denizlerin derinliklerine hayat akıtan hayatını beslemez mi?
Yoksa günahların mı? Bir şey diyemem o zaman zira “korkuyorum!” diyene, “titreyeceksin kardaşım, titreyeceksin” denilmiş. Ama ille ümitsizlik akıtıyorsa onlar da yüreğine. Annene merhamet veren sana merhamet etmez mi arkadaş?
Yine de hayat bu işte. Bir gün altın kanatlı kelebekler gibi pırpır ederken yüreklerimiz sevinçten, ertesi gün dertler çöker üzerimize hem de bütün ağırlığıyla. Kırar kolumuzu kanadımızı. Ümitsizlik dökülür ufuklarımıza. Zift gibi, katran gibi siyah, kurşun gibi ağır…Buna rağmen hayatın her anı yaşamaya değer ve her anı güzel arkadaş. Hayatın anları şarkıların makamları gibidir; hicaz, hüzzam, kürdili hicazkar, mahur…Hepsi güzel ama beraberken güzel. Sadece hüzzam, sadece mahur ya da kürdili hicazkar hangi zevki okşar ki?
Ya hayat…Acılar olmasaydı, nasıl bilecektik mutluluğu. Karanlık olmasaydı ışığı fark edebilir miydik? Hastalık olmasaydı sağlığı?…Dedim ya hayatın her anı güzel. Ya “bizzat güzel ya da netice itibariyle güzel”
Bir Ağustos susuzluğunda insanın kuruyan diline damağına bir bardak suyun güzelliğini hangi kelimeler tarif edebilir? İşte bu bizzat güzel. Bir de aynı suyun ilaçlı olanı, acı tadıyla yüz buruşturanı var ki o da tedavi ettiği için netice itibariyle güzel. Bazen meserretle olur imtihanımız bazen de muzırratla. Bazen genişliğe uğrarız bazen darlığa. Hayatı bazen yaşarız bazen de onu sırtımızda bir yük gibi taşırız. Ama meserretle muzırrat, genişlikle darlık bütün bir güzelliğin ahenkli birer parçasından başka bir şey değil arkadaş. Öyle olmasa da hayatın iyi ve kötü anları mevsimler gibidir ve hiçbir mevsim sonsuza kadar sürmez. Öyleyse galiba önemli olan hayatın bize tesadüf eden zamanlarında iyi veya kötü olması değil, önemli olan bu anlarımızı nasıl geçirdiğimizdir. Dar günlerin isyankarı geniş günlerin şımarığı değil her anın müstakimi olmaktır önemli olan. Neticede hüzünlü bir veda ile yamaçları sarar bu akşam güneşi gibi hepimiz gidici değil miyiz? Önemli olan ebedi hayatını kurtarmaktır arkadaş. Görüyorum ki dudakların hala gergin, bakışlarına hayatın değil, ölümün rengi hakim.
Yoksa öte bir şey mi derdin, öte bir şey mi? Yıllarınca hazan yaşamak gibi…Zirvelerden ayak altına inmek gibi bir şey midir böyle yüreğinin kanını sana içiren. Şirazeden çıkmış bir mushafın azaları gibi paramparça, ve göz yaşı kaderi olmuş bir coğrafyanın bahtsız çocuğu olmak mıdır seni böyle mahzun edenarkadaş? Fakat bütün bütün çöl değil ki artık zemin. Evet koca koca çınarlar devrildi doğru ama şu sürgünleri görmez mi gözlerin? Bak şu altın formalı kardelenlere. Bak ve aldırma “Bir çiçekle bahar olmaz.” diyenlere. Her çiçek ancak bir bahar tezgahında dokunur. Bir tek çiçek varsa zeminde, mevsim bahar demektir. Hem bahar bizim gönlümüzdedir arkadaş,madem ki iman var yüreğimizde. Zaten bahar insanın gönlünde olmalı. Gönülde bahar olmadıktan sonra mevsim ha kış olmuş ha yaz. Ha günlük güneşlik olmuş hava ha ayaz.
Nedir seni mahzun eden bilmiyorum. Ama her ne ise hepsinin üstüne arkadaş, hepsinin üstüne: Şimdi sıyrıl hazan duygularından. Bunu ben söylemiyorum. Biri söylüyor ki toprağın nabzı ellerindedir, baharın muştusunu bilen. Biri söylüyor ki fısıltılar gelir kulaklarına öteden. Satrançta şimdilik piyon olduğuna kahırlanma. Piyonlar vezir de olur. Hem taşlar ister kale olsun, ister fil, isterse çift kanatlı bir küheylan. Taşlarla bir oynayan var arkadaş, Hakim ve Rahim olan. Öyleyse onurlu dur yerinde. Aktif bir beklemeyle hep tetikte. Vakur ve stratejik. Taşlarla bir oynayan var arkadaş. Bırak Kisralar altından halkalar yapadursun, halkalar Sürakalar içindir. Korkma firavun göllerin uzamasından. Gölgeler gün batımında serpilirler ölmek için büyürler ve büyürken gölgeler Musalar da büyür oğul Musalar da büyür. Sakin kaygı duyma Ebrehe’nin fillerinden, vakti geldiginde ordular dizilir ufuklara ebabillerden. Tasalanma tohumlar toprağa girerler ve çürürken büyürler. Tohumlar arkadaş biterken biterler.
Yazarın Önceki Yazıları
Her Gidiş Yalnızca Bir Gidiş Değil (Şiir)