İsmail Akbulut, The Circle
Hizmet Hareketi (Hizmet), tarihindeki en acımasız zulümlere maruz kaldığı bir dönemde, sanal alemde de kendisiyle ilgili, varlığı ve geleceğine dair tartışmalar zirve yapmış durumda.
Bir yanda süregelen düzenin korunmasını savunan Statükocular ve öbür yanda Hizmetin reformlara ihtiyacı olduğunu savunan gruplar arasında kılıçlar çekilmiş durumda. Sanki Arap geleneğinde olan mübareze, yani savaş öncesi teke tek vuruşma şeklinde, geçiyor atışmalar.
Bir tarafta olaylara tamamen rasyonel bakış açısıyla yaklaşan akademisyen grup, bir yanda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Hizmet Hareketi’ni yanlış yönettiğini savunan ve çözüm olarak Hocaefendi’nin kendisini ve tüm hiyerarşiyi lağvetmesini teklif edenler. Öbür tarafta ise Hizmet’in başına gelenlerin Hocaefendi’nin doğru dinlenmediğinden ve itaat edilmediğinden kaynakladığını, mevcut sisteme devam etmesini savunan Statükocu grup – din, ahlak, rüya, üslub, metafizik’e vurgu yaparak duruşlarını savunanlar…
Bu atışmalar, tüm hızıyla sürerken herşeyin üzerine bir ‘Sezai’ faciası ortaya çıktı.
Gazeteci Ahmet Dönmez, büyük gazetecilik başarısı ortaya koyup üstü kapatılmaya çalışan bir olayı aydınlığa kavuşturdu. Alliance for Shared Values (AfSV) olayı teyit edip çok doğru ama belki çok geç kalınmış demokrasi ve kanunlara vurgu yapan bir bildiri yayımladı.
Ekrem Dumanlı, olayın bir komplodan ibaret olduğunu ve suç işleyen Hizmet Hareketi mensubuna sadece gönül koyma ‘cezası’ verilmesini, bir Youtube videosunda savundu.
Hizmet mensupları arasında vuku bulan bu olaylar ve durumlar çok tartışmalara sebep verdi, vermekte.
Peki, ben kimim ve bütün bu olan bitenler hakkında ne düşünüyorum?
Kendimi bu bütün olan bitinler içinde Orhan Pamuk’un kaleme aldığı Kafamda Bir Tuhaflık romanın ana karakteri Mevlüt ve Yaşar Kemal’in İnce Memet kahramanı arasında ruhen, kalben ve mantıken gelip gittiğime şahit oluyorum. Mevlüt bazen değişim için insiyatif alan ve sonuçlarına ne olursa olsun katlanan, hüsnüzan içinde, olumlu yaşamaya gayret eden bi karakter. İnce Memet adalet, hak, hukuk için canını, varını, yoğunu feda eden, savaşçı bir devrimci.
Ben Almanya doğumlu, dindar gurbetçi ailenin en büyük oğluyum.
Çocukluğum zamanında Türk gurbetçiler arasında müstesna olan ailemin eğitime çok önem vermesinden, Almanya’da iyi okullarda eğitim alıp üniversite okudum. Sonra bir iş teklifi üzerine eşim ve o zaman 5 aylık kızımız ile Amerikan’nın Kolorado eyaletine yerleştik. 12 yıla yakın bir süredir Kolorado’da ikamet ediyoruz. Mühendis olarak çalışıyorum, aynı zamanda dinler/külütürler arası diyalog faaliyetlerinde aktif olmaya çalışıyorum ve Kolorado’da bulunan Multicultural Mosaic Foundation (www.mosaicfoundation.org) yönetim kurulu başkanlıgını yapıyorum.
Hizmet’le Almanya‘da tanıştım. Davetler üzerine dini sohbetlere katıldım. Hizmet’in anlayışında moderniteye adaptasyon, farklı kültürler ile hoşgörü içinde yaşama ve eğitime önem vermesinden müsbet anlamda çok etkilendim. Sonra, Hocaefendi’nin kitapları ve sohbetleri sayesinde Hizmet’in kendi fıtratıma uygun yaşama biçimi ve gayesine sahip olduğunu keşfettim ve hizmeti benimsedim.
Peki Fethullah Gülen?
Kanaatimce, Fethullah Gülen Türkiye tarihinin ortaya çıkartığı en büyük değerleden birisidir. Kendisi değerli İslam alimi ve aynı zamanda eşi az bulunan bir liderdir. Türkiyenin belki en muhafazakar bölgelerinde yetişmiş bir insan olmasına rağmen; aşırı milliyetçi, ırkçı, faşist bir Kemalist ideoloji içinde yaşamasına rağmen, Türkiye’nin en büyük problemlerden birisinin farklı grupların birbirileri ile diyalog içinde olmadığını anlayıp, bütün farklı grupları bir araya getirme liderliğini yapan bir insan, bir vizyoner, bir kahramandır benim gözümde.
Hocaefendi hakkında kendi penceremden eşletirebileceğim birşey var mıdir?
Keşkeler vardır. Yani örnek vereyim:
Keşke Hocaefendi Amerika’da yaşayan bir insan olarak İngilizce öğrenseydi, bir Dalai Lama veya Papa gibi İngilizce dilinde de insanlara hitap edebilseydi.
Peki, Hizmet mensupları mükemmel mi?
Hata ve yanlış görüyor muyum?
Ben hangi tarafı (Statüko/Akademisyen) tutuyorum?
Elbette kimse ve hiç bir şey mükemmel değil.
Hata mı?
Tabi ki var ve ben iki tarafın (Statüko/Akademisyen) da doğrulari ve yanlışları olduğuna inanıyorum…
Aşağıda Hizmet icinde şahit olduğum yanlışları yazacağım ve acizane çözümlerimi sıralayacağım:
-
Hiyerarşi – teşfitişsizlik:
Hizmet daha hala otoriter, ataerkil bir hiyerarşiye sahip. Mevcut yapı ‚Sezai’ler gibi farklı manipülasyionlara açık. Kanaatimce Hizmet anlayışı ve amacı kutsaldır, fakat hiyerarşi ve yönetim şekli kutsal değildir, değişebilir ve değişmeli. Mevcut sistemde liderler ve alınan kararlar fazla sorgulanmıyor ve fazla teftiş edilmiyor.
-
Hiyerarşik yapı tabandan başlayarak dönüştürülmeli: Tepeden inme abi-abla sisteminden, çoğulcu demokratik kardeşlik sistemine geçilmeli. Otoriter Abi-Abla makamları kalkmalı. Hizmet yöneticileri tabandan seçilmeli veya onanmalı.
-
Liderler, tabandan ve üsten oluşan bağımsız bir kuruluş tarafından teftiş edilmeli. Demokratik prensiplere riayet edilmeli. Hizmet prensiplerini ve kanunları çiğneyip suç işleyen bir hizmet mensubuna sadece gönül koyulmamalı, kanunlar ne gerektiriyorsa o yapılmalı.
-
Şefafiyet: Hiyerarşik yapı ve alınan kararlar şefaf olmalı, sorgulanabilmeli ve karar verenler gerekirse hesap vermeli.
-
Hocaefendi’nin makamı bir tavsiye, soru sorma, fikir alışveriş makamı olmalı.
-
Aşırı Milliyetçilik ve Türkiyeden gelen hastalıklar: Türkiye insanları, ırkçı ve faşist, eğitim anlayışı içinde eğitiliyorlar, Hizmet mensupları bu eğitim sisteminden münezzeh değildir. Türkiye’nin Kemalist, dine alerjik yönetim şekli, dindar insanları başarı elde edebilmek için kimliklerini saklamaya mecbur etmiş. Hizmet hareketi mensupları bu milliyetçilik anlayışını ve refleks bagajlarını bilinçaltı bir gereksiz yük olarak taşıyorlar:
-
Hizmet mensupları Türkiye bagajlarını atmaya çalışmalı. Türk devletinin kendi varlığını koruma ve birlik yaratma amaçlı kahraman Türk ırkı mitolojisi uydurduğunu anlamalı ve liberal demokratik çoğulcu görüşü benimsemeli.
-
Hizmet mensupları eleştiriye açık olmalı.
-
Azınlıklara yapılan tarihsel zulümleri araştırmalı ve bugün zulme uğrayan kim varsa, geçmişi ne olursa olsun yanında saf tutmalı. Bilakis İttihat ve Terraki döneminde Ermeni toplumuna yapılan Soy Kırımı araştırmalı ve Hizmet hareketi olarak kabul etmeli.
-
Bayanlar: Türkiye’nin dindar ve muhafazakkar gruplar arasında bayanları ikinci sınıf insanı olarak görme alışkanlığı veya hastalığı Hizmet içinde de mevcut durumda. Bayanlar karar alma mekanizması içinde yok gibiler.
-
Bayanlara ayrımcılık yapılmamalı, yapılacaksa pozitif ayrımcılık olmalı. Bayanlar karar alma mekanizmasının içinde aktif rol oynamalı.
-
-
Gettoculuk: Türkiye deki siyasi ve ideolojik yapısına reaksiyon olarak hizmet Türkiye’de kendi alternatif dünyasını geliştirmiş. Bu olayın devamı olarak hizmet mensupları yurt dışında yaşayınca bazen dışardaki insanlar ile irtibatını minimuma indirip küçük gettolara kapanıyor.
-
Yaşadıkları ülkelerde insanlar ile kaynaşmalı, entegre olamlı, dil ve kültürü öğrenmeli ve sentez kurmalı.
-
-
Enaniyet: Yurt dışına çıkınca ilgilenme adı altına karşı tarafı küçük görme ve ona kendinden birşey verme hissi gelişmiş.
-
Hizmet hareketi mensupları muhatap oldukları insanları eşit görmeli ve üstünlük taslamamalı. Her zaman öğrenmeye ve karşı taraftan almaya açık olmalı.
-
Farklı Müslüman gruplar ile tanışmalı ve koalisyonlar kurmalı.
-
Gülen’in şuanki konumuda zaten soru sormak tavsiye makamı. Ama herkes ona soruyor sorun orda, kimse kendi kafasına göre hareket etmiyor. Gülen’den kaynaklanan sorunlar bu şekilde çözülmez, gene herkes onu seçilmiş üstün bilge kişi gördüğü için ona gidecek atletlerini alacaklar ne derse yapacaklar. O ”a” dediyse bilim ”b” diyorsa, o şey ”a” şeklinde olacak. Gülen’in bu seçilmişlik algısı, rüyalar, hizmeti din gibi gösteren söylemleri ile itikat bozulmuyor mu ? Bozulan itikat nasıl düzeltilecek ? Hiç bir hiyerarşik yapıda olmayan emekli abiler var vaaz veriyorlar şehir şehir gezip ne anlatıyolar ? Gülen’i çok normal biri gibi mi anlatıyorlar, bu itikat bozuklukları nasıl düzelecek ?
Yazinizi cok begendim, elinize saglik, acik,secik,net ve hakkaniyetli yazmissiniz.
Bu tur dengeli yaklasimlara ihtiyac var. Hayat 0 veya 1 den ibaret degil. Hainlik ile kahramanlik arasinda ince bir cizgi var. Bir dusuncenizden dolayi biranda hain ilan edilebiliyorsunuz ama dogru degil.
Bir insan bazi hususlarda statukocu gibi, bazi hususlarda yenilikci gibi davranabilir.
Aslinda bu isin dogasi geregidir. Fitrata uygun olanidir. Illaki bir hareketin herseyini savunmak veya tumden kapatalim demek normal degildir aslinda. Insan gunahiyla, sevabiyla, zaaflariyla, yanlislariyla.. insandir. Bazi hatalarindan dolayi insanlara `kotu` damgasi vurursak, `iyi` insan bulamayabiliriz.
Bazi hareketlerin elestirilecek taraflarinin olmasi dogaldir ve elestirilmelidir AMA bazi kirmizi cizgilerinin olmasi da ayni sekilde dogaldir. Bunlara saygi duyulmasi gerekir. Saygi duymayan birisinin kendisine karsi saygi beklemesi mantikli degildir. Her insan saygiyi hak etse bile, Gazali, Bediuzzaman, Hocaefendi gibi buyuk zatlara cok rahatlikla laf soyleyen Ahmet Kuruya sahsen saygi duymuyorum. Yazdigi yazilarda bazi akla uygun onermeleri olsa bile, bu tur zatlar hakkindaki cirkin yakistirmalari, aslinda kendisini cok kale almamiz gerekmedigini gostermektedir. Akademik enaniyetler edep cizgisini asmaya neden olmamalidir.
O cizgiyi asanlar, cok dahiyane fikirler bile ortaya atsalar, hicbir degeri yoktur bence.
Tekrar tesekkurler…
O zatları büyük yapan sadece bizim algımız. Sana göre 3 tane büyük zat varsa, başka mezhepteki birine görede büyük zat var bir hristiyana görede büyük zat var. Ve sen büyük ihtimal o diğer kişilerin büyük zatlarına dinsiz kafir diyeceksin. Onlarda sana çok rahatlıkla laf söyledin sana saygı duymuyoruz diyecek bu mantıkla. Önemli olan rahatlıkla söylenip söylenmediği değildir, önemli olan bir çocuğu bile eleştirirken saygılı olmaktır. Eğer saygılıysa kimi eleştirdiğinin önemi yok Peygamber dışında. Ki saygıyı kaybediyorsa bile ahmet kuruya niye tolerasanlı değilsiniz, kötü damgası vurmayalım dediğiniz kişilere olduğu kadar. Ona niye insandır duygusal davranmıştır diyemiyoruz.
Herkes kendi basinin caresine bakiyor falan deniyor! A.kurucan in bir depoda calistiginin videosu dolandi bir ara. Halen calisiyor mu acaba, merak ettim birden! Emekli ve hizmetten maas aliyorlar! Pes dogrusu. O kadar magdurun hesabini kim verecek?
Hizmette ki yeni yetmelerden birinin cok taze hikayesi! Okumussunuzdur ama okumayanlar olabilir, Eyup Ensar’in yazisini copy-paste yapiyorum.
Ozlenen gunler. Allah(cc) zor zamanlarda aramizdan kurban alir, o kurbanlarda alimli ve calimlisindan olur… Mekanin cennet olsun kardesim. Ailenizede sabirlar diliyorum..
”
Hayat Sürgünü Sona Eren Muhacir Yasin*
Erzincan’a söyleşiler içim gittiğim zaman tanışmıştım Yasin’le. O zamanlar üniversiteli olup kendisinden daha genç üniversitelilere rehberlik yapıyordu. Anılarımda hoş izler bırakan bir sosyal, din, tarih sohbeti yapmıştık…
Sonra aradan yıllar geçti. Ben Fransa’ya geldikten bir yıl sonra Yasin de bu ülkeye gelmişti. Ben ilk anda çıkartamadım ama o kendini ve Erzincan hatıramı canlandırarak tanıttı kendini.
Yasin üniversiteyi bitirdikten sonra Senegal’e, oradan Gine’ye daha sonra da Mali’ye öğretmen olarak hicret etmiş.
Ama her yerde olduğu gibi kem ve haset nazarlar sonunda bulunduğu ülkeye de baskılar yapmaya başladılar. Sermayesi hamaset olanlar yeni bir medeniyet inşa etmek uğruna ömürlerini feda edenlerin bin bir zahmet ve fedakarlıkla açtıkları okulları kapatmaları veya kendilerine devretmeleri karşılığında fakir ülkeye rüşvet teklif ettiler. Bu rüşvetin içerisinde İstanbul belediyesinin eskimiş 50 otobüsü de vardı.
Yasin Fransız yetkililerle oturum mevzuları için yaptığı mülakatta memur onun hikayesini dinledikten sonra, ”nasıl oluyor da 20 yılı aşkındır bulunduğunuz ülkenin en iyi okulu haline gelip, en üst düzey devlet adamlarının çocukları okuduğu bu kurumu 50 otobüs karşılığı kapatırlar? Nasıl bir vefasızlık bu?’ diye sorunca Yasin de Fransız’a, ”hadi sıfır model otobüsler olsa yine anlayacağız da bir de ikinci el arabalara bizleri satmazlar mı… İşte o bize fena dokundu” der.
Fransız memur bu cevap karşılığı uzun uzun gülme krizine tutuluyor.
Onun gibi iyilik ve tevazu timsali dostların içtenlikleri Batılı insanları çok etkiliyor.
Yasin, Avrupa’ya geldikten kısa süre sonra kolon kanserine yakalandığını öğrendi. Paris’te hemen tedaviye başladı.
Kemoterapi almasına rağmen genç öğretmen eşi ve bebeğinin geçimi için evlere köy yumurtası ve çiftlik sütü satıyordu. Bu vesileyle kendisiyle az da olsa sık görüşme imkanı buluyordum.
“Senin gezi ve yorum, her paylaşımını ilk okuyanım” diye beni motive ederdi. Nasip ki bir gün sıkı takip ettiğini söylediği sayfamda bugün ölümünü konu ediniyorum…
Daha sonra Fransa’nın Akdeniz şehirlerinden olan Marsilya’ya geçtiler.
Orada da hasta haline rağmen her zamanki pozitif haliyle kalpleri buruk arkadaşlara can oluyor.
Zaman ilerledikçe kanserin artık Yasin’i Allah’a kavuşturacak bir vesileye dönüştüğü anlaşılmıştı.
Bir müddet hastanede yattıktan sonra yapılacak çok bir şey kalmadığından doktorların izniyle evine geçirmişlerdi onu.
Geçen hafta sonu ziyaret niyetimin son anda iptal olmasının ızdırabını şu an yaşıyorum.
Son iki gün şuuru kapanmış. O ara Türkiye’den annesi ve ağabeyi geliyorlar. Vefata kadar olan süreçte bir kere gözlerini açıyor ve annesiyle abisiyle helalleşiyor. Hatta görüntülü telefonla babası ile de dramatik bir vedalaşma yaşıyor. Kız kardeşi ve yeğeni ile de görüştükten sonra tekrar uykuya dalıyor.
Zaten son zamanları şiddetli ağrılar içerisinde geçmekteydi…
Mevlid kandili akşamı Marsilya civarındaki gönülden dostları evinde toplanıyorlar.
O mübarek gece sürekli zikirler dualar ve salavatlarla Yasin’in etrafına halelenmiş dostları gören anne o kadar çok duygulanıyor ki Yasin’in eşine olan vasiyetine razı oluyor.
Yasin hanımına, ‘dirimizi istemeyenler ölümüzü ne yapsın’ demiş…
Türkçeyi zor konuşan Kürt Anne, oğlunun etrafındaki yoğun ilgi ve alakayı görünce, ‘vefa buradaymış, Bizim etrafımızda böyle bir dostluk kalmadı. Artık siz neye karar verdiyseniz ben razıyım’ diyor.
Ve Fransa’daki ilk cebri muhacirin bu topraklara böylece defni söz konusu oluyor.
Ve saatler 22.00’yi gösterdiğinde Yasin gıpta edilecek bir sonla, dualarla zikirlerle inleyen bir odada temiz alıp temiz tuttuğu ruhunu Rahman’a teslim ediyor.
O sevimli simaya sahip çocukların, rüşd çağına ermesiyle birlikte kaybettiği safi ve şirin simayı Yasin’de görürdüm. Tıpkı kendisini yetiştiren atmosferdeki nice dostlar gibi. İman başlı başına bir nurdur.
Allah rahmet eylesin Yasin, Rabbim şimdilik ayrıldığın küçük yavrunla cennetlerde buluşmayı nasip etsin. İnanıyorum ki ismini aldığın surede geçtiği üzere Rabbim’in cennetlerini görecek olduğunda, sana bugün terörist diyenler için “keşke onlar da görselerdi Rabbim’in ihsanlarını” diyeceğini.
*Eyüp Ensar / Fransa
3 grup tamam
Ama 4 grup ” Hizmet’in başına gelenlerin Hocaefendi’nin doğru dinlenmediğinden ve itaat edilmediğinden kaynakladığını, mevcut sisteme devam etmesini savunan Statükocu grup”
Eger bunlarin dedigi dogru ise
Zaten bunu yapanlarin sizsiniz
Buna en nasıl ornek;
Şu kadar insan yurtdisina ciksin
Yatirimlari yurtdisina yapsin
Dediginde
Bunu uygulamayanlar hala Karar mekanizmasinda devam ediyor
Hizmet hareketine atfedilen bazı suçlarla ilgili, cemaatten bazıları “münferit hareketler cemaatin geneline mâledilemez” tarzında dahiyane! cevap veriyorlar.
Bunu iyi anlamak için Yavuz Sultan Selim’in ordusuyla yaşadığı bir hadiseye bakalım;
Mısır’a giderken ordu-yı hümâyûnun Gebze yakınlarından geçtiği yerler, hep bağlık-bahçelikti. Sultan Selîm Han:
“Acabâ askerlerim, sahibinden müsâadesiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?!.” diye düşüncelere daldı.
Sonra yeniçeri ağasını huzûruna çağırttı:
“–Ağa fermânımdır; Bütün yeniçeri, sipâhî ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın! Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, derhâl huzûruma getirilsin!” diye emretti.
Yeniçeri ağası, derhâl harekete geçerek heybeleri araştırdı. Daha sonra Sultân’ın huzûruna gelerek:
“–Sultânım koparılmış hiçbir elma ve meyve izine rastlamadık!..” dedi.
Yavuz, bu habere çok sevindi. Üzerindeki ağırlık ve zihnindeki düşünceler kalktı. Sonra ellerini açarak:
“Allâh’ım! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Bana haram yemeyen bir ordu ihsân eyledin!..” diyerek duâ etti ve ağaya:
“–Şâyet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü, haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz!..” dedi.
Yavuz’un bu güzel hâli neticesinde ilâhî nusret ve inâyet tecellîleri dâimâ ona yâr olmuştur.
Meseleye bu perspektiften bakınca, dünyayı irşat etme hedefi olan bir toplulukta, münferit de olsa böyle bir hadise olmaması gerekirdi. Kaldı ki hizmetin yapısı gereği FG’in bilgisi ve izni haricinde hiçbir faalietin yapılmadığı/yapılamayacağı gerçeği dikkate alınırsa, bu günkü sürecin anlamı daha iyi anlaşılır. Allah hak davayı temsil ederken, hakka uymayan işler yapanı affetmedi, çok fena cezalandırdı. Ha.. bunu zalimler eliyle yaptı, o ayrı bir tartışma konusu.
“İttihat ve Terraki döneminde Ermeni toplumuna yapılan Soy Kırımı araştırmalı ve Hizmet hareketi olarak kabul etmeli.” cümlesini mantığın hangi kefesine koyacağız. Hem araştırılsın diyorsunuz hem de kabul etmeli diyorsunuz. Eğer araştırma sonunda gerçekten olduğunu tespit ederse kabul etmeli demek gerekmiyor mu? Zaten baştan kabul etmeliyse neyi araştıracak?
TR724’e yorum yazıyorum, işlerine gelmediği için yayınlamıyorlar. Affınıza sığınarak buradan bu yazıyla doğrudan ilgili olmayan birkaç fikir paylaşacağım.
Mevcut durumu sebepleri, failleri vs. dikkate almadan ortaya koyarsak;
1.Cemaat özellikle Türkiye’de büyük bir darbe yedi. Çoğunluğu üçüncü dünya ülkeleri olmak üzere birçok ülkede de gücünü yitirdi.
2.Türkiye’deki cemaat mensupları cezaevinde veya dışarda oldukça sıkıntılı günler yaşıyor. Bu sıkıntılar sadece mevcut yönetimin uygulamalarından değil, halkın cemaate karşı oluşan olumsuz algısından kaynaklanıyor.
3.Cemaat mevcut durumu yönetemediği gibi, yönetebilme kapasitesi de yok gibi görünüyor.
4.Ülke dışına çıkanlar Türkiye aleyhine adeta bir diaspora gibi faaliyette bulunuyorlar. Cemaat medyası yazarlarının Türkiye aleyhinde aleyhindeki yazıları hiçbir sorunu çözmediği gibi, özellikle Türkiye’deki cemaat mensuplarının durumunu daha da kötüleştiriyor.
5.Özetle; cemaatin geçmişteki hatalarını dikkate almasak bile, bu günü adam gibi yönetecek bir yönetim kademesine acil ihtiyaç var. Bunun için de mevcut basiretsiz, hayal aleminde yaşayan yönetimin acilen gitmesi lazım. Bunların kendiliğindrn gitme gibi bir düşünceleri yok. Tabanın bu yönetim üzerine baskı uygulaması lazım. Tüm aklı başında cemaat mensuplarına, mevcut yönetim aleyhine bir kampanya başlatmalarını tavsiye ediyorum. Acilen…
Çok kıymetli değerli arkadaşlarım, gönülden inanmıs Olduğum samimiyetinize dayanarak sizleri duaya davet diyorum.
birbirimizi sonra da yeriz inşallah üzerine tatlı olmazsa olmazlardan, şu an vakit eleştiri zamanı değil, zamanında yapmadığınız yapamadığınız yaptirilmayan yapıcı elestirisel yaklaşımınızi yapmayın, sizde biliyorsunuz i bir sarı yelekli Fransız kalmış değilsiniz 🙂 zaten o da öyleydi derim yoksa… 🙂 burada peygamber Sav efendimiz temsilcisi ilk once Ben ben yoksa Abin 🙂 diyen zihniyet ile. Mücadele. Edemessiniz, gidin tovbe edin vakit kaybetmeyin hizmetinize bakin
Comments are closed.