Hasan Yılmaz, The Circle
Göçtük bir kere. Geri olmayan bir yola girdik.
Sevdiklerimizi, nefret ettiklerimizi, bir fikir bile yürütmediklerimizi geride bıraktık.
Memleketimizden ayrıldığımız an ile Kanada’ya ayak bastığımız ana kadar bir rüya aleminde yaşadık.
Eksilerde bir hava sıcaklığı rüzgar ile yüzümüze çarptığı anda rüyadan uyandık. Bu soğuk çarpması bir tokat çarpması gibi etki bıraktı üzerimizde.
Sonra geniş caddeler, villa tipi evleri görünce tekrar bir rüyaya dalar gibi olduk. Yol kenarlarındaki dağlar gibi yığılmış karlar tekrar uyanmamızı sağladı.
Ağır yemek kokan binaların koridorlarından geçerek derme çatma apartman dairelerine yerleştik. Lüksten yoksun, eski ya da ucuz eşyalara alıştık kısa bir süre sonra. Çamaşırhanelerle tanıştık, bulaşıkları elde yıkadık.
Tim Hortons’ı tanıdık, kahveye alıştık. Etiler’de sosyete simidi denilerek iskender fiyatına satılan bagel’ın da çok da aranan bir yiyecek olmadığını gördük. Tatlı donutları yemekten tuzlularımızı arar olduk.
Yavaş yavaş Türk işyerlerini keşfettik. Konserve sarmaya, bezelyeye can simidi gibi sarıldık.
Zamanla başka dilleri, dinleri, kültürleri öğrendik. Saygıyı öğrendik, sabretmeyi öğrendik.
Kütüphaneleri kullanmayı öğrendik.
Trafikte kuralları öğrendik, komşunun haklarını öğrendik. Özür dilemeyi, teşekkür etmeyi öğrendik.
Adına kuzey, güney, doğu, batı denen yönleri yeniden keşfettik.
Paranın kıymetini öğrendik. Paranın herşey demek olmadığını öğrendik.
Kendimizi kalabalık içinde yalnız hissettiğimiz zaman anne-babanın, kardeşlerin, akrabaların, dostların kıymetini öğrendik.
Hayata tutunabilmek için çok çalışmak gerektiğini öğrendik. Kariyerimiz ne olursa olsun Kanada’da her işin yapılabileceğini, her işi yapmak zorunda olduğumuzu öğrendik.
Gün geldi ev aldık, Türkiye’de hayal bile edemeyeceğimiz arabalar aldık. Borçlandık. Belki de hayatımızda ilk kez borçtan korkmadık.
Bekardık evlendik, evli idik boşandık, çocuktuk büyüdük, büyüktük yaşlandık.
Kimimiz okudu adam oldu, kimimiz okumadan.
İş yeri açtık, başardık, bazen de battık, batırdık. Bazen kazık attık, bazen de kazıklandık.
İyi meslekler edindik, iyi şirketlerde işler bulduk.
Bazılarımız havanda su döğdü, didindi, ancak bir baltaya sap olamadı. Bazılarımız ise kendine rezil bir yol seçti.
Toplumumuzu, toplumumuzun kurumlarını eleştirdik, diğer toplumlara methiyeler dizdik. İnsanlarımızdan kaçar olduk. Ancak kendi insanımızın kıymetini ancak başımıza bir bela ya da hastalık geldiği zamanlarda anladık.
Çocuklarımızı gerçek birer Kanadalı yaptık. Dilimizi,dinimizi, kültürümüzü aşılayamadık.
Gün geldi kalabalıklar içinde yalnızlaştık.
Kısacası, kimimiz göç etti, kimimiz ise göçüp gitti.
………………
Eldekinin kıymetini bilmek
Bir güzellik merkezi işleten kişi yanında çalışan tüm kuaförleri toplayıp nasihatte bulunur. Sizin en değerli müşteriniz kuaför koltuğunda oturan müşterinizdir” der ve ekler: “Eğer koltukta bir müşteriniz varsa bütün ilgiyi, alakayı o kişiye verin. O kişinin kendisini kral ya da kraliçe hissetmesini sağlayın.
Siz müşterinizin saçını yaparken kapıdan kim girerse girsin, bu Celine Dion da olabilir, bir başkası da… sakın ilginizi çekip o kişiye yönelmeyin. Özellikle kapıdan ilk kez giren bir kişi sizin devamlı müşterinizden asla kıymetli olamaz ve de olmamalıdır. “Bu nasılsa bizden, devamlı geliyor” diyerek boş bulunmayın ve müşterinizi rencide etmeyin. En iyi müşteri eski müşteridir, gel geç ise müşteri bile değildir.”
Bir işletme sahibinin yanında çalışanlarına verdiği nasihat bu.
Aslında bu nasihat hepimize.
Bir çok defa elimizdekinin kıymetini bilmeyip başkalarına daha fazla değer veriyoruz. Dostluklarımızda da durum bu, ticaretimizde de.
Dostun eskisi makbuldür sözünü unutuyoruz çoğu zaman.
Kimi zaman elin kadını veya erkeği eşten daha çok değer görüyor.
Yüzde 90 Türk müşterisi olan işletmeler yüzde 10’luk yabancı müşteriyi daha kıymetli buluyor.
Bir yabancıya, bir başka dinden olana gösterilen hoşgörü, kendi milletinden, kendi dininden olandan esirgeniyor.
Bazen “bizim mahallenin çocuğudur, salla gitsin, bir şey olmaz” deniliyor.
Bütün bunlar olurken de bakıyorsun “bizden dediğin” zaman içinde elinin altından kayıp gidiyor.
Yazarın Önceki Yazıları
On beş – yirmi yıl sonrasını düşünmek düşününce de ürpermek
Türkiye, Kanada Ve Göçmen Kadınlar