Engin Sezen

“Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” (Buhârî, Rikak 38)

Esma-i İlahiye’nin her dem binbir cilveyle temessül ettiği bu âlemde her şey insan için, senin için…Bu âlemde sadece bir teşehhüt miktarı eylenecek, bir gölgelik hayat sürecek bir seyyah olan insan ise ebedül abad için…

Bu sabahki sünuhat için Niyazi Dede’nin Divanı’nı karıştırırken, “Her seyi bir bilmek” kavramı üzerinde düşündüm biraz… Hayatı bir’lemek üzerine… İyiyi de kötüyü de, hayrı da şerri de, safayı da cefayı da O’ndan bilebilmek düşüncesi üzerine…Pek azımıza nasip olan bu tam bir teslimiyet hali üzerine…

Büsbütün bir hayatı ayrılıklarla, çilelerle geçen, bununla birlikte yüzünü Hak’tan ayırmayan Niyazi, bu hususta çok iyi bir misal. Nitekim, dedemiz, her halükarda hiç ama hiç kimseden değil, sadece ve sadece O’ndan meded niyaz etmenin altını çiziyor sürekli divanında. Dahası, bunu sürgünlüklerle, cefalarla geçen hayatıyla da gösteriyor bize. Halka temennasız, eyvallahsız Niyazi’yi seviyorum.

Bu düşünce, bizi tasavvuftaki makam-ı Cem’e götürüyor: Maddiyatı maneviyata, bedeni ruha taabi kılanların, iyiyi kötüden tefrik eden, ama günün sonunda her ikisini de bir bilenlerin durağına…

Niyaz, Dede, tezatların bağrında bir tevhid arayıcısı… Bir kamil insan. Küll insan.

Dışarının kah yakıp kavuruculuğuna, kah türlü cazibesine rağmen, sürekli içine doğru, özüne doğru yönelenlerden; kendini beşeri taşkınlıklardan beri tutabilen, her türlü ihanet ve vefasızlığıa maruz bırakılsa da fevrilikten, tepkisellikten dur kalabilen, bunca güftugüya rağmen gıll u gıştan azade yaşayan, dağdağa-yı dünyeviyeden hürr bir insan… Telvinden temkine, teslime vasıl olup, durulmuş, istikrarı Hak’ta bulmuş, otağını makam-ı Cem’e sermiş yüce bir gönül…

Gözünden bakanın Hak olduğu; ayağından yürüyenin, kulağından işitenin Hak olduğu Niyazi Dede, “Bu deryaya dalmak için can terkini vurmak gerek” derken ben davasından kurtulmanın bu makamın şiarından olduğunu vurguluyor.

Ne diyelim:

Allah bizleri, halkla beraberken Hak’la hem-hal olanlardan, halk elinden gelen, gelecek olan hayrı da şerri de O’ndan gelen bir imtihan olarak görenlerden, şu gelgeç dünyada görgeç yaşayanlardan; tevhid-i ef’alden, tevhid-i sıfata ve tevhid-i zata, akabinde makam-ı Cem’e, oradan da makam-ı Mahmud’a vusul bulanlardan eyleye…

Yunus’umuz bu makamı tavsif ederken:

“Sensin bu gözümde gören, sensin dilümde söyleyen

Sensin beni var eyleyen, sensin hemin öndin sona…” söyler.

Kelamullah ile bitirelim:

 “Doğu ve batı Allah’ındır, yüzünüzü her nereye çevirirseniz Allah’ın cemal yüzü oradadır…  Bakara/115