Engin Sezen, The Circle

ağıda okuyacağınız, 14 Nisan 2014 tarihinde Rotahaber.com’da yayınlanmış bir yazı… Aynen, tekrar, yayınlıyorum.

Zaman zaman, Hizmet ile yolları ayrılmış gayr-i memnun insanlarla karşılaşırım, çoğu kez de karşılaşmak için sebepler bulurum.Özellikle memlekete gittiğimde, bu eskimeyen dostları arar sorarım. Daha az kelime tüketerek, daha çok anlaşabildiğim canım dostlarımla…

Belki, onlarda aradığım biraz da kendi gençliğimdir. O saf ve masum benliğim. Lise yıllarında İstanbul sokaklarında kaybolup giden ilkgençliğim,  Ankara sokaklarında, Maltepe’de, Sıhhiye’de, Kızılay’da… bir Çanakkale’li köy çocuğu olarak yaşadığım “gençliğim eyvah”. Kimbilir, belki de aradığım budur.

Bu  eskimez arkadaşlarımın kimisiyle ya Ankara’da, ya Sakarya’da, ya da İstanbul’da aynı odayı paylaşmışızdır, aynı okullarda kurumlarda öğretmenlik yapmışızdır; kimi eski bir mahalle dostudur, bir hemşehri, bir esnaf, kimi bir akraba… taa liseden bir arkadaştır kimi de.

Kimisi hayatın eziciliğinden bir şekilde “yırtmıştır”, kimisi de iyice düşkünleşmiş ve hayatın çarkları arasında yıprandıkça yıpranmıştır. Ruhen de, bedenen de.

Sabah otobüsle işe giderken, kah devlet lisesindeki çocuğunun haylazlıklarını ve kızının yaklaşmakta olan düğününü, kah Beşyüzevler’deki iki odalı evinin kirasını nasıl denkleştirebileceğini düşünmekle meşguldür kimisi.

Dünyası küçüldükçe küçülmüştür… gittikçe artmıştır yalnızlığı, dostlarla da ayrılınca yollar bir bir… O, eski idealist gencin yerini, omuzları çökmüş, hayat kavgasında sırtı yere gelmek üzere olan, bezgin bir adam almıştır artık.

Sebepler, Hizmet’le aralarına mesafeler koymuş olsa da hiç birinden bir mağduriyet hikayesi duymamışımdır. Sitemlerini, derin derin çektikleri ahlarla, veya aşina veçhelerinde hala muhafaza edebildikleri ‘şakirdane tebessümleriyle’ bir kere daha eritip geçmişlerdir.

Hayat şartları böyle gelişmiş, kader-i İlahi bu şekilde tecelli etmiştir ve kendilerini bir şekilde Hizmet’in dışında bulmuşlardır. Hizmet’ten tanıdıkları mübarek bir dostun hatrına her şeye rağmen sükutu ihtiyar etmişler, şekvaya tevessül etmemişlerdir. Ne de olsa, aslolan hizmettir ve hizmet de masumdur. Şu müdüre, bu abiye, falana filana takılıp kalmak çiğliktir, hamlıktır. Okudukları kitaplardan bunlar öğrenmişlerdir.  Dünyanın binbir hali vardır nitekim… ve herkesin sınavı farklı farklıdır… ve herneyse ne’dir artık. Hizmet sağolsun’dur. Böyle avuturlar kendilerini ve susarlar ah vah etme yerine…

Evlad u eyal belini bükmüştür mesela bu koskoca adamların… Evde hanımla sorunları vardır kiminin. “Büyüyünce” dünyaları sevk ve idare etme hayalleri kuran bu “yüce gönüllü” adamlardan kimilerinin hanelerinde huzur yoktur.

Teslim etmek gerek ki, bir büyük imtihandır içinden geçtikleri, alıştıkları, kanıksamak zorunda kaldıkları…ve zamanla da umursamaz hale geldikleri…

Gençlikleri ellerinin arasından bir köpük gibi buharlaşıp uçuvermiştir… ve ay sonu gelip çatmıştır, evin kirası denkleştirilememiştir hala. Kimisini vapurda, tramvayda, hafifçe solmuş gözlerinden tanırım.
Kimisini de, bunca yıldan sonra dahi üzerlerinden hala atamadıkları ürkekliklerinden, mesela toplum içindeyken hala ayaklarının ucuna bakmalarından…Dışarı saldıkları gömleklerinden…Sokakta görsem eşleriyle, çocuklarıyla olan münasebetlerinden…
Yürüyüşünden, duruşundan, oturup kalkmasından belli olur kimisi…Gözgöze gelmemiz, birbirinizi tanımanıza yetebilir. En çok da susuşlarından… belli ederler kendilerini.

Kimi maddi, kimi de manevi sebeplerle Hizmet’ten uzaklaşan bu insanlar, kendilerine yepyeni, bambaşka hayatlar kurmuşlardır geçip giden yıllar boyu.

Kimi mutludur, kimi bedbin hayatın kendi akışı içinde. Hepimiz gibi. Onları da hergün bir başka yöne savurmaktadır hayat rüzigarı.Bu çoğu mahcup insanı dinlerken  Mustafa Kutlu hikayelerini hatırlamamak kabil mi!
Kutlu’nun eski ülkücülerin burukluklarını, uğradıları ihanetleri, kırgınlıklarını anlattığı o Uzun Hikayeler, o uzun susuşlar, inkisarlar…

İdealler, hayat-ı hakikiye sahneleri, evlenmeler, boşanmalar…değişen yüzler, yeni yeni yeme içme alışkanlıkları, kılık kıyafet, oturma tarzı. Çoluk çocuk…

Hizmet’i uzaktan uzağa seyreden insanlar haline gelmiştir kimileri zamanla..
Kimisi de bağını tamamen koparmıştır eski “dava”sıyla.

Gençliğinin en güzel ve heyecanlı günlerini millete hizmet peşinde koşarak geçirmiş, “istikbal inkilabatı” hayalleri kurmuş bu hülya insanları, yavaş yavaş içlerine çekilmişler, kader rüzgarlarınca farklı farklı yerlere savrulmuşlardır. Ayine-i devran onlara türlü suretler göstermiş, bin mihnetle feleğin çemberinden geçirmiştir.

Mutlu olanları, Hizmet ile geçen günlerini bir gençlik masalı kıvamında yad eder, hala o tatlı gençlik rüyasının hafızalarının uzak köşelerinde kalmış kırıntılarıyla müteselli olurlar; daha mükedder olanlarının ise kafası biraz daha karışıktır sadece.

Kimisi hala “yeni” yerini yadırgamaktadır, kimisi  de yerini bulmuş ve bambaşka bir insan olup çıkıvermiştir. O mesut günler, sadece tatlı bir hatıradır onlar için artık.

Kimisi ise iş yerinde canı sıkılmış Eve Dönmek isteyen bir adam gibidir.

Sanki gece gündüz talebe peşinde koşan, kurban derileri toplayan, dergi aboneliği için sokakları, mahalleleri arşınlayan, bayramda seyranda memleket yollarını unutan…istişareden istişareye koşan… ve ağlayan, durmadan ağlayan…hiç kendileri değildir!.

Necatigil’in o “Bir suçlu gibi ezik, sana selam söyledi…” dizesinin eşlik ettiği bu sohbetlerimizde, saatlerce onlar konuşsun ben dinleyeyim isterim.

Seslerindeki dokunaklık ruhumun bamtelimi sızlatır zaman zaman. Kesik kesik, boğum boğum çıkan o sesin rahatlatıcı bir tınısı da vardır hatta.

Bizim hikayemizdir o. Bütün idealizmlerin, realizmlerin verasında gepegerçek bir insan hikayesi…Bu toprakların hikayesi. Kayıp bir neslin hikayesi…

Okulları uzatanların, gönderildiği yerlere arkasına bakmadan gidenlerin, gözü talebeden başka bir şey görmeyenlerin, son kuruşuna kadar hak ettikleri maaşı almaya utananların, sabah akşam patatesle beslenenlerin, otobüs duraklarında üşüyenlerin, evlerinden ikişer ikişer çıkanların hikayesi…ve sonradan da gayet insani sebeplerle yolları ayrılanların hikayeleri…

İşte o hikayeler, Hizmet’in bu kayıp evlatlarının hikayeleri, kaleme alınmadan Hizmet’in gerçek anlatısının yazılamayacağını düşünürüm. Anlatacakları ne çok şey vardır bu insanların.
Dinleyecek biri olsa!

Sonra, sohbetin bir yerinde, mesela geçen yaz, Boğaz’a karşı sigarasının dumanlarını savururken birinin dediği gibi, ” … ama ne günlerdi ya! Vay be! Hey gidi günler” diye iç geçirirler tatlı bir tebessümle…aradaki tüm mesafelere, zamana isyan edercesine. Bu ne masum bir aşk hikayesidir; el değmemiş bir ilkgençlik aşkı.

Hizmet hala bir yad-ı cemildir hayalhanelerinde. Farkedersiniz. Hizmet, asla pişman olmadıkları bir şeydir, gözyaşlarına karışıp giden o hülyalı günler zaman zaman bunaldıklarında serin bir teselli kaynağıdır inşirah buldukları. Hizmet, zamanında samimiyetle sarıldıkları, onlara hayat veren bir iksirdir. İyi kötü onları bugünlere getiren, bugünkü kendileri yapan bir tecrübedir. Hatayı kusuru kendilerinde ararlar; tenkitte en ileri gideni ise, bir kaç isim verir en çok ve bazen bir lanet, bazen bir sitem gönderir hayata.

Hiç birinin aklına Fethullah Gülen Hocaefendi’ye küçük bir eleştiri getirmek gelmez.
“Hocamın yeri başka. Layık olamadık demek ki” diyen onlarcasını duymuşumdur.

 Zaman zaman, hafifçe bir vefasızlıktan da bahsedecek olurlar.

Mesela, zamanında yetişmeleri için gözyaşı döktükleri, emek verdikleri talebeleri okumuşlar, master, doktora yapmışlar ve yine gözyaşı ile terle harcı karılarak açılan o gözbebeği üniversitelerde hoca olmuşlar, çeşitli akademik ünvanlar edinmişlerdir, amma kendilerini yetiştiren abilerini tanımamaktadırlar artık. Sınıf atlamışlardır Vefasızlık semtinde.

Veya eski bir arkadaşları feşmekan yerde, devlet dairesinde veya Hizmet içinde bir kariyer edinmiş, makam mansıp sahibi olmuşlardır, ama artık o aynı odada kaldıkları, birbirlerini namaza kaldırdıkları, karşı çekyatta yatan Gazi Teknik 2. Sınıf talebesi Niğdeli Osman gitmiş, yerine hatır tanımaz bir Genel Müdür gelmiştir, veya altında şu kadar bürokrat olan falan bölgenin feşmekan abisi. İnsan kaybolmuştur, insan kaybetmiştir.

Veya, kocaman kocaman, cafcaflı binalar dikilmiştir sağa sola da, kendileri unutuluvermiştir bir köşede. Arayanları soranları kalmamıştır. Dün beraber kaldıkları evde, Vefa Risalesi’nden dersler yapan, “Vefa bizim yamaçların gülüdür” sözünü diline pelesenk edenler, bugün selami sabahı kesivermişler, kendi fanuslarında küçük dağları ben yarattım edasıyla salım salım salınmaktadırlar. Hem bu ‘ulaşılması güç’ bilmem kaç sekreterle çalışan abiler, artık kendilerine yeni yeni dostlar, ahbaplar edinmişlerdir. Kimi şimdi bir milletvekilinin sofrasında, kimi bir bakan meclisindedir artık!

İşte bu gibi bir vefasızlıklar dokunmuştur bazılarına… Köşelerine itmiştir bu yürekleri dağlar-vari olan adamları. Küçüldükçe küçülmüştür hayatları, o iki odalı, ruhen ve bedenen güç bela sığabildikleri evlerde…

Kendileri gecesini gündüzüne katarak çalışmış çabalamış; ama bu işin çilesini çekmemiş, elini hiç bir taşın altına koymamış birilerinin üst makamlara gelmesine bir de umursamazlık ve dünyevileşme eklenince  bu işlerden sıtkı sıyrılıvermiştir kimilerinin… Kimilerindeki o ağır bürokrat havaları, tıkır tıkır yatan maaşlar, fanusun içinde bir hizmet hayatı, ben artık devletim tavırları, soldukça solmuş bir idealizm… uzaktan uzağa seyrettikleri bu hayat ile, gece gündüz koşuşup durdukları hey gidi günlerdeki hizmet hayatları arasındaki farklar, aradaki mesafeyi iyice açmıştır eski dostlarıyla.

Her şey anlamsızlaşıvermiştir birden. Büyü bozulmuştur.

Kimisinin sınavları daha çetin olmuştur! Çok  üzerinde konuşmak istemeseler de…

Hayatın gerçekleriyle harmanlanmış böyle hikayelerin yanında bu gayr-i memnun dostlarımı sevindiren hoş vakalar da olur zaman zaman:

Mesela bir gün kendilerinin melül mahzun bir köşeye çekildiğini, Hizmet işlerinden ayrıldığını haber alan eski talebelerinden birinin mektubu, telefonu veya emaili gelir;

“Abi, dualarımdasın, nerelerdesin, okul çıkışlarımızda bize hazırladığın o maklubeleri unutamıyorum. Emin ol, verdiğiniz hiç bir emek boşuna gitmedi” yollu bir mesajla sarsılırlar, içlerinde gençlik aşkı sızısına benzer aşina bir duygu parlar…şaşırıp  kalakalırlar ortada.

Ayrı gayrı kalsalar da, hizmetlere candan sahip çıkan birilerini görünce yüzlerine içten bir serinlik yayılır. Hissedersiniz.

Bazı isimler sorarlar, o nerde, bu nerde…
Kaç okul oldu, falan yerde de müessese var mı! Sorular uzayıp giderken, ruhlar yıllar öncesine sığınır, gider taa İstanbul’daki, Ankara’daki o altı yedi öğrencinin birlikte kaldığı evlere, odalara, balkonlara geri döner…

Hemen hemen hepsi icin “hayali cihan değer” o evlerin serin iklimlerinde ararlar teselliyi… O evlerin hikayesi de yazılmamıştır henüz.

Bu asil ruhlar, bu eskimeyen dostlari keşke seslerini duyurabilseler, keşke seslerine kulak verilebilse onların diye düşünürüm yanlarından ayrılırken…

Yillar geçse de, araya mesafeler girse de, bu insanları, konuşmalarından, tavırlarından, yürüyüşlerinden kolaylıkla tanıyabilirsiniz…

Çoğu da zaten hadi çay hazır gelsene davetini bekler gibidirler.

Derken..

Ekranlarda baska birileri belirdi. Kendilerini hizmet mağdurları olarak sunan, dilleri, üslupları, yüzleri ve sözleri bambaşka birileri…

Bir dönem Hizmet’te bulunduğunu, ve sonra da bir şekilde mağdur edildiğini söyleyen koca koca adamlar görülmeye başlandı ekranlarda.

Bu üslup çok farklıydı her şeyden önce. Yüzlerinde bir öfke, gözlerinde bir hırs vardı bu insanların. Edaları, sadaları farklıydı.

Vakıa, bir kısmı Cemaat ile çok da köklü bir hukuku olmayan, nicedir çatabilmek için fırsat kollayan, düpedüz eyyamcı diyebileceğimiz kimselerdi.

Bununla birlikte, aralarında, hayatlarının bir döneminde Hizmet ile birlikte olmuş kimseler de vardı. Bir zamanlar abilik yapmış, en önde koşmuş isimlerdi bir kısmı.

Mağduriyetlerini ekranlarda, en galiz ifadelerle, hak ve hukuk gözetmeksizin dile getiren bu kimseleri görünce, benim yıllardır görüştüğüm, uzun uzun sohbetler ettiğim eskimeyen arkadaşlarıma düşündüm.

Evet, ekranlarda arz-ı endam eden bu kişilerin üslupları ayarsızdı. Yıllardır köşelerinde sinip kalmanın ezikliği içinde ve forsatçılıkla konuşarak, kişisel hesaplarını görüyor gibiydiler.

Onları dinlediğimdeyse, gayr-i memnun ama eskimeyen dostlarımın kıymetini daha iyi anladım.

Bu günler gelip geçer. Neler geçmedi ki! Dostluklar bakidir. Bir tas çorbanın, bir bardak çayın, omuz umuza yapılan iki rekat  ibadetin büyük hatrı vardır. Vefalılar bunu unutmaz.

Hizmet, kendi çocuklarına sahip çıkmalı. Kardeşlerine. Eskimeyen abilerine…

Onlar, bu toprakların evlatları. Evet o çocuklar, Hizmet’in her zaman kahrını çekmiş, Hizmet’e safa sürmek için değil, kahır çekmek için girmiş o eyvallahsız adamlar bütün kıyıda köşede kalmalarına rağmen, Bu Ülke’nin temiz kalabilmeyi başarmış çocuklarıdır.

Şimdi…

Bugüne kadar, Hizmet’in içinde el bebek gül bebek ağırlanmış ve en küçük bir muhalif rüzgarla da savrulup gitmiş, ama hala pişkin pişkin mağduriyet edebiyatı yapan ve ortalarda hala ağır abi edalarıyla boy gösteren nice eyyamcıyı görünce, bu çocukların gerçek değeri daha da tebarüz etmiyor mu!

Onlar, bu fedakar insanlar, Hizmet’in kayıp ve sahip çıkılmamış nesli, bu haralagürele arasında sesleri duyulmayanlar, dinlenmeyeneler…bir ihtiyaç halinde yarın çıkıp gelecek olanlar da onlardır.

9 COMMENTS

  1. Ne kadar da hoş bir yazı olmuş! Engin bey – anlaşılan o ki – ismi ile müsemma, sıfatıyla mevsuf: gönlü Engin, diğerlerin his ve duyurularını Sezen 😉 Her ne kadar buruk ve acı olduysa da..
    Saygı ve selamlarımı sunarım Engin Sezen bey! Daha nice yıllara!

  2. Tebrikler..
    .hakikaten hayali cihan değer.
    O çocuklar Şimdilerde bu ızdırabı çekenlerin içinde

  3. “Hizmet’in her zaman kahrını çekmiş, Hizmet’e safa sürmek için değil, kahır çekmek için girmiş o eyvallahsız adamlar…bir ihtiyaç halinde yarın çıkıp gelecek olanlar da onlardır.”
    Onlar kusseler de hic ihanet etmediler, iftira atmadilar.

  4. Allah-hın izniyle onlar yeniden dümenin başına geçecekler münafık tayfası varsın Çatlasın hizmet ehline tavsiyem mümafıkların ha birde islamcıların çatlamasına üzülmesinler

  5. Engin bey çok teşekkürler. Bazen size çok ağır eleşyirilerimde oldu ama sizin değerinizi sanırım anlamaya başladım diyebilirim. Bir solukta okudum yazıyı.tekrar aklıma geçmiş geldi gücün zehirlemesinden önceki hizmet geldi.abilerin ceo olmadığı, birçok ilde devletten sonraki en büyük işveren olmadığı,abilerin esnafı verdikleri bursa ve himmete göre sınıflandırmadıkları dönemler geldi.bu akp bizi öyle bir zehirlediki bir daha o eski günlerin gelmesi çok zor. Akp siyasetin iki yüzlüğünü, riyakarlığını,ayak oyunlarını entrikaları hizmete bulaştırdı ve günahlarına bizide alet etti.
    Bir sözde güzel insan ünal tanık bey için söylemek gerekirse öyle bir insanı tanımaktan dolayı çok memnunum. Allah onu kurtarsın ailesine dostlarına kavuştursun. Allah yardımcısı olsun

  6. “Seslerindeki dokunaklık ruhumun bamtelimi sızlatır zaman zaman. Kesik kesik, boğum boğum çıkan o sesin rahatlatıcı bir tınısı da vardır hatta”

    bu kadar duygusallik biraz bayginlik veriyor, biraz daha normal insan olmak lazim.

  7. Ben işte tam o çocuklardan biriydim.Cemaatteki insanlar vefasız olsa da bu ülkenin en temizdir.Onlara terörist diyen nasıl haklı olabilir.Hakkı tutup kaldırla yetiştik.Hizmet haklı dedik.Malesef çok yanılmışım.Yirmi yıl önce cemaate reddiye yazıp vazgeçmiş ben , sahip çıkmak lazım ,haklılar ,zayıflar,tek dertleri Allah a hizmet diyip olabildiğince savunduk cemaati.15 Temmuzda cemaat bize hayatımızı tarumar edecek bir kazık attı.100000 lere attı hatta.Bu ülkede dindarların kökünü kazıyacak hamledir 15 temmuz.Dindarlara yapılacak hiçbir zulmü hiç kimse savunamaz artık.Hem onların bir kanadının zorda kalınca insan öldürmeyi göze alacağını,diğer siyasi tarafınında nasıl zulmettigini hem Türkiye hem dünya gördü.Yarın 28 Şubat dirilse kimse gıkını çıkaramaz..
    Emeğimizi çalan tüm o cemaat derebeyleri ve AKP zulmist lerinden hakkımızı alacağız.Bu dünyada olmasa da ahirette.Birgün herkesi kandırsanız bizi kandıramayacaksınız artık yapmadık dediğiniz gizli saklı dolaplarınıza.

  8. Onlar, bu fedakar insanlar, Hizmet’in kayıp ve sahip çıkılmamış nesli, bu haralagürele arasında sesleri duyulmayanlar, dinlenmeyeneler…bir ihtiyaç halinde yarın çıkıp gelecek olanlar da onlardır.👍💝

Comments are closed.