Ebru Aksay, The Circle

‘Nun, ve kalem ve ehl-i kalemin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için(Ya Muhammed)’ (Kalem Suresi-1. Ayet/Elmalılı Tefsiri)

Bu ayet elbette genel manada yazıya ve ilme işaret ediyor ancak hususi manada ele alınırsa, hattatlarca hat sanatının ilahi bir sanat olduğuna dair en büyük delil sayılmış. Ayetin hat sanatına bakan yönüyle tefsirinin,  Mahmud Bedrettin Yazır tarafından yorumlanmış nefis izahını, meraklıları için Kalem Güzeli kitabına havale edip, kısaca şunu söylemek isterim: Ayetin başındaki Nun harfi, hat mürekkebinin konduğu hokkaya benzetilmiş. Nun’dan sonra gelen ve yemin ifade eden Vav ile de kaleme, yazılarıyla birlikte yazanlara yemin edilmiş. Bu yeminle gelen uyarı ise, hem genel manada yazı ehline hem de hattatlara, şudur: Ne kendinizi, ne de yazılarınızı ve yazacaklarınızı şerre kullanmaktan, kötü yazı yazmaktan koruyunuz.

İşte bu yüzden ‘kalemler, yazılar ve yazanlar, güzel güzel satıra dizenler’; ahenkli, nizamlı, dürüst, güzel, faydalı yazılar yazanlar; yazılarını, kalemlerini, kendilerini kötülükte ve kötü yerde kullanmayanlar; dün olduğu kadar bugün de, yarın da; dünyada da, ahirette de Nun gibi füsunlu, esrarlı, hayretler veren, hayranlıklar doğuran, cazibeli güzelliklere erişmeye namzettirler.

Bu ayet öyle güzel yorumlanmış ki, sadece İslam yazısı değil, herhangi bir yazı ya da yazılı bir şeyin üzerine basmak, tahkir etmek yasaklanmış, hürmet etmek tavsiye edilmiş. Yine bu ayetin ışığında, hat sanatında kullanılan kağıda, kaleme, mürekkebe ve hatta kullanılan kamış kalemin yongalarına yani kalem açılırken çıkan kırıntılarına,parçalarına bile kıymet verilmiş ve saygısızlık edilmemiş. Öyle ki, kalem yongaları çöpe atılmayıp bir mahfaza içinde biriktirilirmiş. Biriktirilen bu yongalar, hattat vefat ettiğinde gasil suyunu ısıtmak için yakılan ateşe atılırmış. Her ne kadar artık odun ateşiyle su ısıtmak pek mevzu bahis olmasa da, bu yonga saklama/çöpe atmama geleneği günümüz hattatlarınca da hala devam ettirilmektedir.

Hacı Kamil Efendi adında(Hattat Hacı Kamil Efendi değil ama), Küçük Ayasofya Medresesi’de vazife yapan mübarek bir zatın talebesi olan Meşhur Hamdi Yazır(o zamanlar 13-14 yaşlarında), hocasının biraz yüksekçe olan kapı eşiğine, hocası odaya rahat girebilsn diye, üzerinde Romence yazı bulunan bir gazyağı sandığının kapağını koyar. Bunu öğrenen Kamil Efendi, Hamdi Yazır’a şöyle der: ‘Ey oğul! Ayağımızın altına öyle bir karpuzkabuğu koymuşsun ki, hiç günahımız olmasa bu yeter.’ Hamdi Yazır, ‘İslam yazısı değil..’ demeye kalmadan da ilave etmiş: ‘..Yazının müslümanı, gavuru mu olur? Elverir ki, kötü va batıl yazı olmasın..’ deyip, Kalem suresi’nin ilk ayetini hatırlatarak, ‘Aman, dikkatli ol yavrum!’ demiş.

Kaybettik tabi bu nezaketi, hassasiyeti ve ince ruhu. İslam her halimizi sarıp sarmalayıp, bizleri birer nezaket abidesi insan yapacakken, hoyrat, hırçın, saygısız, kaba yaratıklar oluverdik. Ama adımız yine de Müslüman! Düşünecek, dert edecek çok şey var. Ama başkalarıyla uğraşmaktan, kendi perişan halimizin farkında değiliz bile.

Ne güzel demiş ve boşuna dememiş Alvarlı Efe Hazretleri: Allah bizi insan eyleye…


Yazarın Önceki Yazıları

Kalem Güzeli

Senin de derdin bu mu?