Engin Sezen, The Circle

1988’den beri Hizmet’in içindeyim.

Bugün itibarıyla, yaşı artık sinn-i kemale vasıl olmuş biri olarak, Tanpınar’ca sözlersem “ne içindeyim ne de büsbütün dışında…”

Yıllardır yurtdışında mukimim. Nerede insanlığa, Türkiye’ye Kanada’ya faydalı, hayırlı bir hizmet varsa gittim, zamanımdan ve cebimden sarfederek… Din, dil ve ırk ayrımı yapmamaya özen göstererek…

Kanada’nın Türkiye Büyükelçisi John Holmes Bey’le ve tecrübeli diplomat dostum Dr. Bruce Mabley ile bir süre yakın çalıştım. Holmes Bey’in eşi Carol Hanım, bulunduğumuz ortamlarda beni Türkiye’nin Kanada’daki fahri büyükelçisi olarak tanıtır :“Kanada’nın da senin gibi gönüllü büyükelçilere ihtiyacı var.­” yollu iltifatlar ederdi.

Dönelim kısa bir geçmişe:

Vefa Lisesi mezunuyum. Lisede Çemberlitaş FEM’e gittim. Orda birbirinden güzel insanlarla tanıştım! Üniversite yıllarımda Ankara Maltepe civarındaki öğrenci evlerinde kaldım. Şansıma, hep zemin katlarında pastanelerin olduğu evlerde kalacaktım: Oba, Ebru ve Reyhan Pastaneleri… Burs vs almadım, iaşemi, ibahemi sonuna kadar kendim ödedim.

Ankara Üniversitesi’nden mezun olunca da aynı üniversitede Yüksek Lisansı kazanmama rağmen, Sakarya Işık Koleji’nde henüz 20 yaşımdayken Edebiyat öğretmenliğine başladım. Arkasından Fatih Koleji ve Kanada.

Türkiye’de yaptığım bir Yeni Türk Edebiyatı Yüksek Lisansı ve 28 Şubat zulmünden dolayı da yarım kalan Doktora’mın üzerine Kanada’da iki master daha yaptım.

Bunlardan ilki Ottawa Üniversitesinde Eğitim Psikolojisi alanında, (MRP: Okul Öncesi Çocuklarda Zorbalık) ve diğeri Wilfrid Laurier Üniversitesi’nde  Ortadoğu Tarihi alanında.

Tarih’te yazdığım Yüksek Lisans tezimin tam adı şudur: ANALYSING THE EARLIEST WRITINGS OF FETHULLAH GÜLEN UNDER THE INFLUENCE OF 1960s ISLAMIC MAGAZINES.

Formal anlamda 5 ayrı anabilimde ya lisans ya da lisanüstü diplomam var. Sırasıyla: Dil ve Edebiyat, Eğitim Bilimleri, Psikoloji, Tarih, İlahiyat. Kazandığımı eğitime harcadım.

Şu aralar iş güç arasında, odaklanmaya çalıştığım Counselling alanında müzmin bir doktora tezim var. Nasipse en geç 2018 sonu bitecek. Bu tezin de adı şudur: Sohbet (Reading and Conversational Circles) Experiences of Turkish Canadian Muslim Men in the Gülen Movement: An Introduction to İslamic Group Therapy Theories.

Bu iki tez de Gülen Hareketi ile ilgili.

Hizmet Hareketi, Cemaat, Gülen Hareketi…. nasıl adlandırırsanız, benim için hem mesleki, hem de özel bir ilgi. Tasavvuf, modern ve post-modern terapi ekolleri, şiir, toplum zihin sağlığı, biyografi, futbol, klarnet çalmak vs gibi…

Hem kendi hayat deneyimim hem okumalarım Hareket’le ilgili alanlara sevk etti beni. Merakla okuduğum ve yazdığım bu konularda eleştirel bir tutum sergilemeye çalıştım. Bu, hem mesleki etik, hem de şahsi tarzım.  Siz bu durumu kolaylıkla bir “misfit” veya  O. Atayca söylersek “Tutunamayanlar” olarak da tesmiye edebilirsiniz. Hodpesendlik olmayacaksa ben Nazımca “alabildiğine hür…” diyeceğim.

Hareket’le ilgili ilk yazılarım 2001’e kadar iner. Eleştirel konuşmalarım daha eskilere… Sonsaniye.net’te başlamıştım. Arkasından Haber7.com. Bu siteyi o zamanlar Ünal Tanık yönetiyordu. Ben de Kanada’dan bildiriyordum. Uzaktan Mektuplar adında bir de köşe kurmuştuk. Adeta dünyanın her yerinden yazılar yağıyordu. Oradan hatırı sayılı bir kaç da yazar çıktı. Hareket’le ilgili yazılarım genel itibarıyle müspetti. Ama o zamanlar aynı sitede yazan bir Cem Küçük kadar, bir Ersoy Dede kadar Cemaat medhiyyeleri de düzmüyordum.

2008’de yazdığım bir yazıyı, kulakları çınlasın Ünal abi yayımlamakta ağır davrandı. Sebebini sordum, yazıyı biraz eleştirel bulmuş. Evet Hareket’i eleştirmiştim. Ne yalan söyleyeyim, yazıyı gönderirken biraz çekinmiştim de… O yazı yayımlanmadı. Yazının başlığı da sanırım biraz sorunluydu: Hizmet Hareketi Devletleşiyor mu!

Türkiye ziyaretimde Hizmet’i biraz değişmiş bulmuştum. Sorduğum eski arkadaşlar bunu gelişim olarak görüyordu.

Benim 2000 yılında bıraktığımdan daha farklı bir şeydi bu. İyi ya da kötü. Ama farklıydı. Biraz “dışarıda” kaldığımdan mı acaba bu gelişimleri idrak etmekte zorlanıyordum diye de düşünmedim değil!  Herkes arabada, evde, işte Gülen okuyup dinliyordu, ama muhatap olduğum kimi tanıdıklarımda müşahede ettiğim tutum ve tavırlar Gülen’in benim de okuduğum kitaplarında anlatılanlardan biraz farklıydı. Her şeyden önce hantal bir bürokrasi, abartılı bir profesyonellik, aşırı bir siyasallaşma ve bir ölçüde de nemelazımcılık vardı.

Örnek çok:

Aynı evde kaldığım bir arkadaş, Türkiye’de büyükçe bir ilde ‘İmam’ olmuş. Yolum da oraya düşmüş. 1990’larda tanıştığım bu dünyalar tatlısı arkadaşımı görmek biraz hasbihal etmek istedim. Görüşmeye çalıştık ama ne yazık ki bir hafta geçti, biz hiç bir şekilde görüşemedik. Sekreterine bol bol mesajlar bıraktım bu arada. Ankara’ya dönüş yolunda aradı dostum. Hani, geri bile dönebilirdim “hadi gel bir çay içelim” deseydi. Ama yoğunluğunu bana anlatmak için şu anda kendisinin Belediye başkanları, milletvekilleriyle bir yerlerde olduğundan dem vurmasın mı!…

Uzatmaya gerek yok, buna benzer epey vakaya şahit olunca 2010 Türkiye seyahatimde, sanırım biraz da çalakalem bir yazı yazıp Kanada yolunda Ünal abiye göndermiştim.  Sonraki yıllarda buna benzer eleştirel bir kaç yazı daha oldu. Bu yazıların bir kısmı Rotahaber’de yayımlandı, bir kısmı gene yayımlanmadı.

Türkiye seyahetlerimde bana zaman ayıran, sımsıcak sarılan, eski Hey Gidi Günleri yaşatan eskimeyen dostlarım da oldu. Yukarıda FEM dersanesinden söz ettim. Orda tarih hocam olan, daha sonra da Hizmet Üniversitelerinden birinde yöneticilik yapam akademisyen ağabeyim Y.N’nun yine bir Türkiye seyahatimde yıllar sonra karşılaşmamıza rağmen bana gösterdiği sıcaklığını, civanmertliğini nasıl unuturum!

Demem o ki, Hizmet Hareketi ile ilgimin bir tarihçesi var. Eleştirel bir perpektiften bakarak anlama çalışmalarım da yeni değil.

Tanıyanların da sanırım tasdik edeceği üzre, şöhret ve bir dünyalık peşinde koşmak tarzım değil, istesem de beceremem. Fitne fesat işlerine aklım hiç ermez. Yazılarımla da Hizmet’i kurtarmak vs derdinde değilim.

Amacım, anlamaya çalışmak. Ben bunu sorarak yapıyorum. Yapmaya da devam edeceğim.

The Circle’da bunu yapmaya çalışıyorum. Yansızca, hakkaniyetlice ve cesurca…

The Circle, Kıtalararası da değil, TR724 de. Ama bir orta yolcu hiç değil. Macerasını, çizgisini sonraki yazılarda anlatırız.

Mülakatları 21 Mart’ta bitirmeyi düşünüyordum, tadında bırakmak için. Ama elimde biriken epey mülakat oldu. Benim de hala kendisinden cevap beklediklerim var. Demem o ki bir süre daha gidecek, belki Ramazan başına kadar.

Sonra, kimi arkadaşların teklif ettiği bazı projeler olacak. Ben de bu meşgalede, fulltime çalışmaya ve bir de omuzlarımda ağırlığı günbegün artan doktora tezimi yazmaya devam edeceğim.

The Circle ile ilgili kimi güzel haber ve yenilikleri daha sonraki yazılara bırakalım. Ama bir sonraki yazı: Sosyal Medyadaki gizli hesaplar.

Saygılar ve sevgilerle…

.

 

 

 

5 COMMENTS

  1. “eli kalem tutan yazmalı” ilânınızdan aldığım cesaretle, “yazıyorum”;

    60 yaşına yaklaşan ömrümün, neredeyse çocuk yaşlarda, hizmet’e dahil olan kısmını elbette…

    diaspora olmayı ya beceremedik ya da seçmedik.
    kaldık, doğduğumuz ülkede.

    “yaşadıklarımızı, başımıza gelenleri yazıyorum elbette”.

    b e l k i “kalanlar” üst başlıklı bir çalışma başlatırsınız, nehir söyleşiler veya yazılar olarak, onları da yayınlarsınız.

    kolaylıklar diliyorum.

  2. Bir ortadoğu toplumu olmanın sosyolojik hadiselerdeki etkisini siz bir cemaate angaje edip yorum yapıyorsunuz, yanlış!
    Falanca arkadaşınızın görgüsüz çiğ tavırları ve aranızda kuramadığınız dostluk bağı niçin Hareket’in bir defosu olsun ki? Bahsettiğiniz şahıs bu hareket içinde biri değil de kendi işyeri olan biri olsaydı, yine size aynı davranacaktı, bunun bilincinde değil misiniz? Bu tipleri hareket içinde görebilmenizin frekansı elbette fazla olabilir çünkü hareket şahıslara verdiği sorumluluk ve özgüvenle kişilerin sosyalleşmesine ve girişimine zemin hazırlıyor ve belki de çok “okumuş-entellektüel”in yapamadığı faaliyetleri Anadolu’dan gelmiş, “sıradan” bireylere yaptırıyor.
    Ayrıca şikayet ettiğinizin aynını yazınızda siz de yapmışsınız:

    Şimdi bu ne? Ben burada kendini ön plana çıkarma,önemli gösterme vs görüyorum. Olabiliyor demekki.. Demekki siz 1 hafta arasanız dahi falanca için sizinle görüşmeye can attığı biri değilmişsiniz! Bu sapla samanı karıştırarak yazma meselesi devam ederse, o zaman da okuyucular tarafından okumayı pek arzu edecekleri biri olmayacaksınız.

Comments are closed.