Orhan Aslan,The Circle
Toplum mühendisliği basit tabirle kitlesel ölçekte zihin mimarlığı şeklinde açıklanabilir. Biraz açacak olursak; toplumsal olayları, eğilimleri ve süreçleri istenilen kıvam ve istikamete getirebilme amacıyla psikolojik bilinç mimarlığı nevinden faaliyetlerin bütünü olarak ifade edilebilir.
Gelin beraber Ortadoğu ve Türkiye’yi Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi kapsamında toplum mühendisliği merceği ile analiz edelim.
Maslow’un teorisinde kişilerin veya toplumların ihtiyaçları piramitte görüldüğü üzre şu şekilde sıralanmıştır.
1 – Fizyolojik ihtiyaçlar: Oksijen, susuzluk, açlık, uyku ve cinsellik, gibi temel yaşamsal ihtiyaçlar bu basamakta yer alır.
2 – Güvenlik ihtiyacı: Temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra emniyet içinde bulunma ve kendini koruma gereksinimi ortaya çıkar.
3 – Sevgi ve ait olma ihtiyacı: Emniyette olduğuna inanan insan sevme, sevilme, ait olma ihtiyaçlarına yönelir.
4 – Sosyal ihtiyaçlar ve Saygınlık: Duygusal ihtiyaçlarını emniyet içinde karşılayan birey sosyal statü, tanınma, güç sahibi olma, saygınlık gibi sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için çaba sarf eder.
5 – Kendini gerçekleştirme: Bu basamağa ulaşan kişi veya toplumlar potansiyellerini ortaya çıkarabilme ve amaçları doğrultusunda kullanabilmeyi başarırlar. İlk dört basamaktaki ihtiyaçlara doyum sağlanınca, medeni yaşam adına temel kaygılardan arınmış, sevgi, aidiyet ve statü beklentileri karşılanmış, toplumsal faydalılık mülahazasıyla hareket eden, özgür düşünceli bireylere/toplumlara dönüşmek mümkün olur.
Peki bu hiyerarşi negatif toplum mühendisliğinde nasıl kullanılıyor?
Toplumları veya kitleleri daha kolay ve istedikleri biçimde şekillendirmek isteyen muktedirler ve güç odakları onları daima hiyerarşinin ilk 2 basamağında tutmaları gerektiğini bilirler. Çünkü yeme, içme, barınma, güvenlik, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayan insanlar artık özgürlük, adalet, ve daha fazla refah isterler. Bu nedenle toplum mühendisleri insanların temel biyolojik ihtiyaçlara ulaşımını güçleştirir ve güvensiz bir ortam oluştururlar. İnsanlar ağır çalışma ve yaşam koşulları altında zaruri ihtiyaçları temin edilince tatmin olup hallerinden memnun modern kölelere dönüştürülürler. Kitlelerin bu suni uykudan uyanmamaları için de medya kullanımı başta olmak üzere; manipülasyon, kara propaganda, paravan gündemler, milliyetçilik, vatan ve dini değerler üzerinden hamaset yürütülerek oyuna devam edilir.
Kendilerine dayatılan bu yaşam standartlarından kurtulup daha fazla refah ve özgürlük isteyen toplumlara ise ağır bedeller ödettirilir. Çünkü elde ettikleri güç ve saltanatı kaybetmek istemeyen iktidarlar halka rağmen her türlü yol ve yönteme müracaat ederler. Karşı çıkabilecek gruplar ya yok edilerek ya da satın alınarak vaziyeti korumaya devam ederler. Muhalif cepheler de sindirilerek kontrollü muhalefete mecbur edilirler. Aykırı sesler gibi görünseler de aslında her eylem ve söylemleri muktedirlere hizmet edecek şekilde sürekli dizayn edilirler.
Güç odakları Ortadoğu’yu adeta, yüzlerce yöntemin denediği bir toplum mühendisliği laboratuvarı olarak kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar. Ortadoğu ülkelerinin ekserisi bu yöntemlerle kontrol edilerek törpülenmiş, gelişmeleri engellenmiş ve (kendilerince) güç dengelerini bozmaları sistematik olarak engellenmiştir. Yakın geçmişte Arap Baharı olarak tabir edilen toplumsal hareketler incelendiğinde adalet, özgürlük ve refah isteyen halkların ödemek zorunda bırakıldığı bedellerin sayısız örnekleri ile karşılaşırız.
Saltanatlarını kaybetmek ve yolsuzluklarıyla yüzleşmek istemeyen Türkiye’deki iktidar da bu yöntemlerin en şeytani olanlarını sahnelemeye koyuldular. Satın alamadığı kişi ve gruplara karşı yok etme operasyonlarına girişildi. Boyun eğmeyen, dizayn edilemeyen ve toplumun gözünü gerçeklere açmak isteyen her muhalif kesim düşman olarak görüldü. İnsanlar açlığa, esarete, çaresizliğe ve ölüm pahasına mülteci olmaya mahkum edildi.
Kendi tabanlarına karşı da “bilinçli bir şekilde bilinçsizleştirilme” faaliyetleri yürütüldü. Onlara da acı çektirilerek hükmetme dönemi başladı. Çünkü iktidara göre boyun eğmek yetmez acı çekmeleri gerekiyor. Aksi halde kendi iradesine değil de iktidarın iradesine boyun eğdiğinden nasıl emin olunabilirdi? Böylelikle kendi elleriyle, irdelemeyen canlı cenazelere dönüştürdükleri bir kitle oluşturdular.
Gelişmekte olan ve artık İhtiyaçlar Hiyerarşisinin 4. basamağına sıçrama evresine gelmiş bir toplum yeniden ilk iki seviyeye çekildi. İnsanlar artık kişisel veya ailevi temel ihtiyaçlarını karşılayıp yaşayabildiklerine şükreder bir pozisyona getirildiler. Hak, adalet, özgürlük ve insanca yaşam adına talepkar fikirlerini dile getirenler gayri insani muamelelere maruz kalıyor. Sadece bu tahribatın tamiri tek başına ve uygun yöntemlerle çeyrek asır zaman gerektiriyor.
Zalimin sindirmesine alışmayın, kanıksamayın, kabul etmeyin. Onların kapkara bakışlarına inat siz daima özgürlük, adalet ve insanca yaşamayı talep edin. Gelecek adına geride bırakacağınız en onurlu hazineniz belki de zalimin karşısında susmamak olacak. Zira bu Firavunca zulüm illa ki bir dalgakırana çarpacak ve akamete uğrayacak. Dilerim toplumun içinde bulunduğu ölüm uykusundan uyanması (tarihteki misalleri gibi) ağır bedeller ödenmeden gerçekleşir. Karanlığın olmadığı günlerde buluşmak dileğiyle…
Yazarın Önceki Yazıları
Sürecin Getirdiği Travmatik Ruh Hali ve Deizm Tehlikesi Üzerine
Hizmet Hareketi Neden Eskisi Kadar Genç ve Kaliteli Bireyler Yetiştir(e)miyor? – 2
Hizmet Hareketi Neden Eskisi Kadar Genç ve Kaliteli Bireyler Yetiştir(e)miyor? – 1
Maneviyat Depresyonu Tedavi Eder mi?