Güler Orhan, The Circle
Selvi Boylu Yardan Ayrıldım
On yedi yaşındaydım. Üniversiteye hazırlanıyorum. Bir gün, biyoloji öğretmenimiz derse bağlama ile geldi. O çaldı, biz söyledik. Ders yoğunluğu arasında değişik bir motivasyon olmuştu bizim için. Türkülerin biri bitti, diğeri başladı.
“Deymen benim gamlı yaslı gönlüme” türküsünü söylediğimiz zaman, “Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım, ayrıldım…” derken çok içten söylemişim. Herhalde yüzüm, bakışlarım değişik bir hal almış. Sınıftakilerin dikkatini çekmiş. Hocamız bağlamayı bıraktıktan sonra, taklidimi yapıp eğlendiler. Kendimizi tam ifade edemediğimiz yıllar, yüzüm kızardı. O günden sonra , o türküyü sessizce mırıldandığım çok olmuştur. Kimse beni görmesin diye sağa sola baktığım da.
Oysa; ne selvi boylu bir yarim olacağını biliyordum, ne de o yardan ucu bucağı belirsiz bir ayrılık yaşayacağımı…
Şimdi cezaevinde, halimin tavrımın nasıl olduğu umurumda değil. Yaşım oldu otuz. İçimden gele gele söylüyorum kelimeleri hayatımı anlatan türküyü… Hem de her kelimesini hissede hissede…
“Deymen benim gamlı yaslı gönlüme,
Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım…”
Sevgililer Günü
14 Şubat yaklaşıyor… Koğuştaki herkes hummalı bir çalışmaya başladı. Yeni hediyeler üretmek için, değişik yöntemler deneniyor. Çocukken yaptığımız; kağıtlara şiir yazıp, etrafını yakıp nostaljik bir sunum hazırlamak , çizim kabiliyeti olanlara yalvar yakar resim yaptırmak bunlardan bazıları. Ben ne yapacağını bilmiyorum. Sevgililer gününün kutlanmasına karşı değilim. Fakat neden “Evliler Günü” yok diye düşünüyorum. Her halde kapitalist dünya bize acıdı. Bunların fazla masrafı oluyor. Zaten evlenene kadar sömürüyoruz, çocukları oluyor yine sömürüyoruz, diye düşündükleri için mi? Sorular sorular…
Burada durum farklı. Normal hayatta olan mantık aramalarımın faydası yok. Hem zaman bol. Hem de, ufak da olsa bir el emeği insanı sevindirebiliyor. Eşimin mutlu olmaya ihtiyacı var. Devamlı beni teselli etmeye çalışıyor. Karar verdim. Sürpriz yapmam lazım. Arkadaşlara sordum. Yeşil zeytin çekirdeğinden yapılabilen bir tespih yapmak daha cazip geldi. Biraz uğraştıracak. Ama farklı bir şey. Eşim hiç duymamıştır. Duysa kesin bahsederdi.
Yapım aşamasında öncelikle, otuz üçlü bir tespih yapmak için, otuz dokuz tane yeşil zeytin yemek gerekiyor. Sonra çıkartılan çekirdekler nemli kalsın diye, birkaç gün suda bekletiliyor.
Hafif yumuşayan çekirdekler, uç kısımlarından bıçakla kesiliyor. İçlerinde silindir şeklinde ipin geçeceği kadar bir boşluk var. Boşluğu görene kadar tabiri caizse yontma işlemi devam ediyor. O kadar zahmetli ki, beton daha yumuşaktır diye düşünmedim değil. Buradaki her şey insana sabrı öğretiyor demiştim. Tespihi yapmak da öyle. Küçük küçük… Yavaş yavaş… Usul usul… O bir türlü yetişemediğimiz hayatın yoğunluğuna inat, ağır ağır…
Narin yapımla tek başıma halledemediğim için, arkadaşlar yardım etti. Çekirdekler hazırlanınca, ipe diziliyor, imame olarak da art arda üç çekirdek konuluyor. İmamenin ucunu sıkıca bağlayıp düğüm attıktan sonra, çakmak yardımıyla çözülmemesi için yakılıyor. Son olarak da, gül kokması istenirse gülsuyunda birkaç gün bekletiliyor.
Zorlu bir şekilde olsa da(ki yardım etmeseler asla yapamazdım) tespihi tamamlayıp eşime gönderdim. Gönderdikten altı gün sonra eline ulaşmış…
Hediyesini aldığında duyduğu memnuniyeti anlatan bir mektup kaleme almış.
“Salı günü kahvaltıdan sonra, senden gelecek mektubu heyecan içinde beklemeye başladım. Geldiğinde ise şaşırdım çünkü kağıtların dışında bir hediye vardı. Arkadaşlar da bana bakarken, mektubun içinden hediyemi çıkarttım. Bir tespih. Hem gül kokuyor. Hem sütlü kahve renginde. O kadar güzel bir tespihi hiç görmedim. İlk önce yeşil zeytin çekirdeği olduğunu anlayamadık, siyah zeytin çekirdeği zannettik. Sonra mektubunu okuyunca fark ettik. Arkadaşlar alkışlıyor ve ıslık çalıyorlardı, sonra hepsi eline alıp tek tek inceledi ve;
‘Yapanın ellerine sağlık, ne kadar emek vermiş’ dediler.
Yetmişli yaşlarda bir amca da;
‘Sevgi işte böyle bir şey… Seviyorlar kardeşim, sabırla, sebatla… Bu dört duvar engel olamıyor sevgi tohumlarının yeşermesine. Şefkat buzdan dağları eritiyor’ diye devam etti.
Onlar konuşurken, bu hediye ömrümde aldığım en kıymetli üçüncü hediye diye düşündüm. Hayatımda sen ve kızımız varken, tespih kendine üçüncü sırada yer bulabildi.
Alkış ve ıslık furyası bitince, havalandırmaya çıktım. O an, kendimi uçan kuşlardan daha özgür, gökyüzünün de daha mavi olduğunu hissettim. İçim içime sığmadı. Havalara uçtum tabiri ne kadar yerindeymiş anladım. Oysa küçücük bir hediyeydi yolladığın. Ama benim için kıymeti paha biçilemez. Özellikle ellerinle uğraşıp yaptığını bilmek, kendimi dünyanın en şanslı eşi hissetmeme sebep oldu… Sayende…
Arkadaşlar tespihi inceleyip hemen zeytin yemeye başladılar. Eşlerine de aynısını yapmak için. Onların bu muhabbetleri sürerken, öğlen ezanı okundu. Ben namazdan sonra ilk defa; o gül kokulu dünya harikası tespihi çektim. Sübhanallah… Elhamdülillah… Allah u Ekber…
Ve her bir tespih çekişimde, sana dualarımla teşekkür ettim.
İyi ki varsın…”
Sevineceğini biliyordum ama koğuşunda bu kadar olay olacağını tahmin etmemiştim. Benim Damat Ferit bayağı mutlu olmuşa benziyor…
Yazarın Önceki Yazıları