Ebru Aksay, The Circle

İslam tarihindeki ilk hat hocası, belki de kimsenin tahmin edemeyeceği bir isim; Hz. Muhammed (sav). Ve ümmî peygamberden, hattatların pîri, hattatlar silsilesinin başlangıcı ve manevi rehberi  sayılan Hz. Ali’ye meşk tâlimi: Mürekkebini ıslah et, kalemi yont; Be’yi uzat, Sin’i farkettir, Mim’i köreltme; Allah kelimesini güzel yaz, er-Rahman’ı uzat, er-Rahim’i güzel yaz…

Bu talim, ümmî bir peygamberin bir diğer mucizesi olsa gerek. İlginçtir biz hattatlar, kalemimizin ucunu kontrol etmeden, mürekkebimizin kıvamını ayarlamadan yazı meşkine başlamayız. Bu usül demek ki ta nerelere dayanıyor…

Peygamberimiz zamanında onun vahiy katipliğini yapan Ali bin Ebi Talib, Ömer bin Hattab, Talha bin Ubeydullah, Osman bin Said ve arkadaşları, İslam âleminin sayıları yirmiyi geçmeyen ilk hattatlarından. Bu ilk vahiy katiplerinden Hz. Ali, yazıdaki üstün kabiliyeti sayesinde Kur’an yazmada kullanılan ve ilk dönem Arap yazılarından Ma’kılî(düz ve köşeli) ve Şamî(yuvarlak hatlı) yazılarının birleşmesiyle oluşan ve Mensur adı verilen Kur’an yazısını geliştirip güzelleştirmiş. Bu hat ile mushaf yazma işi ise Hz. Ömer’in hilafeti zamanında başlamış ve  Amr ibn As tarafından, Kûfe şehri kuruluncaya kadar devam etmiş. Kûfe şehrinde yüksek bir mektep kurulmuş ve burada meşhur kâtipler, bu yazı ile Kur’an yazmış ve çoğaltmışlar. Bu Kur’anlar da (mushaf) yeni  Müslüman olmuş beldelere gönderilmiş. Kûfe’de yazılmış olan bu Kur’anlar  sebebiyle de bu hat, Kûfî diye adlandırılır olmuş. Daha sonra doğacak pek çok İslam yazısına da kaynaklık ettiğinden, Ümmü’l Hutut yani yazıların anası denmiş. Bugün Topkapı Saray’nda bulunan ve Mensur hatlı, hem Hz. Ali’ye hem de Hz. Osman’a ithaf edilen, deri üzerine yazılmış Kur’an sayfaları, estetik bakımdan Kûfî yazının en güzel ve önde gelen örneklerinden sayılır.

Muhteşem hat sanatımızın bize öğrettiği bir hakikat de şu ki, Kur’an’ın manası ve lafzı gibi, yazısı da kudsi bir karaktere sahip. Hatta bazı İslam bilginleri Kur’an’ın lafzı ve manası gibi, yazısının da vahye dayandığını ileri sürmüşler. Müslüman sanatkârlar bu anlayış ile ve daha önce bahsettiğimiz, yazıyı ve yazı yazanı öven ve müjdeleyen ayetler ışığında, bir ibadet coşkusu ve disiplini içinde Kur’an nüshalarını yazarak çoğaltmışlar. En başta salt Kur’an ayetleri ve ardından hadisler yazılmış, daha sonraları ise kelâm-ı kibar denilen özlü, ibretlik ve güzel sözler de hattatlarca kaleme alınmış. Allah ve Rasulü’nün ve velilerin insanlığa duyurmak istedikleri manalar, harf ve lafızlar ile kaynaşıp, tarifi zor, mukaddes bir karakter kazanmış. Bu çok zor tarifin, bana göre, en güzel ve en yalın ama bir o kadar da derin ve şumüllü ifade edildiği, üzerine kitaplar yazılabilecek cümle şudur: ‘Hat sanatı, cismani aletlerle meydana getirilen ruhani bir hendesedir.’

Bu ruhani hendesenin yani güzel yazının sırrı ise, hattatların piri Hz. Ali’nin öğüdünde gizli: ‘Güzel yazı, hocanın öğretişinde gizlidir; kemale ermesi çok yazmakla, devamı da İslam dini üzerinde bulunmakla olur.’


Yazarın Önceki Yazıları

Satırlara Dizilenler

Kalem Güzeli

Senin de derdin bu mu?