Cemre Sena Rengin, The Circle

Kimi bir faili-i meçhul kurbanı oldu, kimi babasının öldürülmesine şahit oldu, kimi yetim kaldı ve hastalıklarla boğuştu kimi ise tasavvuf denizinden hakikat yudumladı. Ama hepsinin ortak bir noktası vardı: Yazmak.

Fikirleri silinsin istendiğinde yazarak var oldular. Yüzlerini güldüreni, içlerini acıtanı, dertlerini kelimelerle ördüler. Sesimin ulaşmadığı yere yazdıklarım ulaşır deyip kalemi ellerinden düşürmediler hayatları boyunca. Çektikleri tüm sıkıntılar sanata dönüştü yazdıklarıyla. Tarihin kuru dilinin hissetiremediğini şiirsel gerçekliğe emanet ettiler. Okuyalım, bilelim, yeni bir bakış açısı kazanarak uzak ufuklara yelken açalım diye.

 O Güzel İnsanlar O Güzel Atlara Binip Gittiler

Yurt dışında ödüller alan, kitapları kırktan fazla dile çevrilen ama kendi ülkesinde itilip kakılan, mahkum edilen bir yazar: Yaşar Kemal, gerçek adıyla ”Kemal Sadık Gökçeli”.

Daha küçük bir çocukken başlar hikayesi Yaşar Kemal’in. Kurban kesen eniştesini izlemeye gittiğinde bıçağı terli elleriyle tutamayan eniştesinin elinden kayar bıçak ve Yaşar Kemal’in sağ gözünü kaybetmesine sebep olur. Asıl büyük yıkımı ise babasını kaybettiğinde yaşar. Camide namaz kılarken üvey abisi Yusuf tarafından onlarca kez sırtından bıçaklanır babası. Ve gözlerinin önünde can verir. Daha sonra şöyle anlatacaktır bu olayı ”Sabaha kadar yüreğim yanıyor diye bağırdım, ağladım. Sabah ise kekeme olmuştum.” On iki yaşına kadar konuşamayan ama zihninde sürekli hayaller kuran elinde sazıyla türküler söyleyen kekeme bir çocuktur artık. Bulduğu her işte çalışır. Köy köy, kasaba kasaba gezer. Şiirler, ağıtlar derler; yoksullukla mücadele eder.

”Ölümün bilincine vardım o yüzden içim yaşama sevinciyle doludur.” diyen yazar, yazmanın kalesine sığınır. Anadolulu değil Anadolu’dur Yaşar Kemal. Anadolu tüm renkleriyle onun eserlerinde anlatılır. Eserleri kocaman bir bahçedir içinde türlü çiçeği barındıran. Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ve Evdalê Zeynikê* diline kaynaklık eder. Rus Edebiyatına benzeyen, ayrıntıları yakalayan realist tasvirler yapar. Eserlerinin satır aralarında türkü söyleyen bir ozan, ağıt yakan bir dengbeje* rastlarsınız.

Şehirdeki bir profesörden, taşradaki bir çobana kadar geniş bir okuyucu kitlesine ulaşır eserleri. Çünkü bizi anlatır Yaşar Kemal, bizdendir. Anadolu’ya dışardan bir gözle bakmaz. Çünkü Anadolu’nun içindedir o. Anadolu önceden İstanbul’da büyüyen ve Anadolu’ya oradan bakan yazarlar tarafından anlatılmıştı. Anadolu’ya hiç gitmemiş orda kalmamış, ona uzak olan bir köy olarak bakan yazarlar tarafından…

Gerçek Anadolu’yu; işçisi, ırgatı, ağası, sömürülen halkı ile o anlattı. Kahramanlar yarattı. İnce Memedler, Poyraz Musalar ve daha niceleri…

Adalet istedi, adalet solukladı ömrü boyunca Yaşar Kemal. Ezilen zulüm gören herkesin yanında oldu. Barış istedi.

“Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi?.. Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum.” diyecek kadar sevgisi büyüktü bu topraklara ve ”İpe çekileceğimi bilsem yine yazmaya devam ederim.” diyecek kadar da kararlı…

İnsan sevgisi, doğa sevgisi, daha iyi bir dünya istemi ve bunun için vazgeçmediği mücadelesiyle çok şey söyledi bize Yaşar Kemal o güzel ata binip gitmeden önce…


*dengbej: Kürt halk ozanı.

*Evdalê Zeynikê: 113 yıl yaşayan en büyük Kürt dengbejlerden. Yaşar Kemal tarafından Kürtlerin Homeros’u olarak adlandırılmıştır.