Atanur Akat, The Circle

 

Bir önceki yazımızda İslam da devlet ve yönetim felsefesinden bahsetmiştik. Bu yazımızda, günümüz Türkiye’sinde devlet aygıtının kullanılışı ve yönetim felsefesinden bahsedeceğiz. Son dönemlerinde bilim, felsefe ve din alanlarında yeterince uzman ve düşünür yetiştiremeyen Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda da mağlûp olmuştu. Halkının büyük bir kısmı fakirlik ve açlıkla mücadele veren Osmanlı Devleti’nin bu mağlubiyeti sonrasında, galip devletler galip geldikleri coğrafyalarda devlet yönetimlerini azınlık ve en zayıf olan topluluklara çeşitli antlaşmalar karşılığında vermişlerdi. Arap ülkelerinde bu yönetim yetkisi belli aile ve kabilelere verilirken; bizim gibi biraz daha yüzü batıya dönük sistemlerde bu yönetim, o ülkenin azınlığını belki de binde birini bile teşkil etmeyen bir grup elite verildi. O bir grup elit içinden seçtiklerini, büyük kurtarıcı veya kurucu liderler olarak sunmuş, çeşitli şekillerde bu kurucu liderlerin desteklenmelerini ve toplumlar tarafında benimsenmelerini sağlamışlardı.

Toplumun geri kalanına göre nispeten daha zengin ve geniş imkanlara sahip olan bu elitler devlet aygıtının nimetlerinden faydalanarak kendi elit sınıfını oluşturmuştu. Halkın yüzde doksanı açlık ve sefalet ile mücadele ederken bu elitler, devlet aygıtının imkânlarından olabildiğince faydalanmış ve lüks içinde bir hayat sürmüşlerdi ve sürmekteler.

Devlet kavramı, bu küçük azınlıklar için birer baskı aracı ve gücü ellerinde tutmanın sihirli sözcüğü demekti. Bu yazımız da, elitlerin devlet aygıtını kullanma yöntemleri ve iktidarlarının devamı için ülkenin geri kalan % 99’unu nasıl yönettikleri üzerine olacaktır.

Azınlık bir grup elitin, devlet aygıtını kullanarak sahip olmak istedikleri yegane şey “güç” (power) ya da ‘’iktidar’’ (hükmetme) duygusu idi. Weber’e (1987:155) göre “Bütün siyasal yapılar şiddet kullanır ama bunu diğer siyasal örgütlere karşı kullanma ya da kullanma tehdidinde bulunma biçim ve dereceleri bakımından ayrılırlar.” Bottomore’a göre de “Siyaset sosyolojisinin konusu toplumsal bağlam içinde iktidardır. Burada “iktidar”dan kastedilen, bir bireyin veya toplumsal kümenin, gerekirse diğer bireylerin ve kümelerin çıkarlarına, hatta muhalefetine karşı bir eylem sürecini izleme (karar alma ve uygulama, daha genel olarak da, karar alma gündemini belirleme) yetisidir. (…) Temel “iktidar” nosyonuna ilişkin olarak ortaya atılabilecek soruların yanı sıra “yetki”, “nüfuz” ve “güç̧” veya “şiddet” gibi kökteş̧ (cognate) nosyonlarla ilgili başka sorular da bulunmakta olup, bunların da özgül kuramsal şemalar bağlamında incelenmesi gerekecektir.” (Bottomore 1987:1).

Güç ve yönetim için devlet aygıtını kullanan bu elitler, kendini devlet aygıtının sahibi ve mutlak iktidarın öncüsü olarak düşünmekte idiler. Bu elit sınıfın işçi sınıfı (working class) ve orta sınıfı (middle class)  yönetme yöntemleri, toplumsal manipülasyon ve toplumsal algı yönetimleri ile kapitalizm ilkeleri doğrultusunda süregelmiştir. Kendilerini ‘’kök devlet’’ ya da ‘’derin devlet’’ olarak kavramsallaştıran bu elit sınıf için, diğer ekonomik katmanlardaki halklar yönetilmesi geren ‘’siyasi birer hayvan’’ dan ibaretti.

Kök devlet yapısı,  uluslararası entelektüel ve sermaye destekleri ile orta ve işçi sınıfları, belirli ideolojiler-gruplar etrafında toplamış; organize olmalarına destek olmuş, sürekli toplumsal kutuplaşmadan beslenmiş ve kutuplaşmaya zemin hazırlayan eylemlerde bulunmuştur. Psikoloji, sosyal psikoloji ve sosyolojinin bilimsel kanun ve deneylerinden yararlanarak kendi dışında kalan sınıflara hükmetmiş ve hegemonyalarını kurmuşlardır.

Cybernetics (Sibernetik & Kibernetik): Güdü bilimi, bu bilim dallarından bir tanesidir. Canlı ve cansız varlık ve sistemlerin denetlenmesi – hükmedilmesi konularını kapsayan kibernetik bir çeşit toplum mühendisliği ya da sosyal mühendislik olarak tanımlanabilir.

Uluslararası alanda NATO’ nun kurulması ile birlikte, özel harp daireleri ve istihbarat kurumları aracılığı ile, ilgili elitler bulundukları ülkelerde toplumları iktidarlarına ve güçlerine hazırlamışlardır. Türkiye tarihinde, her on yılda bir yapılan darbeler bunun en iyi örnekleri olarak gösterilebilir. 15 Temmuz operasyonu, bu operasyonlara verilecek en iyi örneklerden bir tanesidir. Bir diğer örnek olarak ise, Kibernetik operasyonların Türkiye’deki ünlü isimlerinden 12 Eylül askeri darbesinde milliyetçi muhafazakar kimliği ile ön plana çıkan İstanbul Gayrettepe siyasi şube polislerine teorisyenlik yapan, NATO-Stay-behind-Ergenekon-supreme commite üyesi mason masraki âzamı Psikiyatrist Ayhan Songar, nâm-ı diğer ‘’Doktor Mengene’’ ve en yakın arkadaşı Profesör Dr. Turan İtil; nöropisikiyatri ve psikofarmakoloji uzmanının 12 Eylül’de mahkûmlar üzerine yaptıkları deneyleri gösterebiliriz. Aynı görevi SADATÇI Nevzat Tarhan umarım şimdi yapmıyordur. İtil ve Songar‘ın yabancı elitlerden öğrendikleri kitle yönetim teorileri, darbe öncesi ve sonrası dönemlerde uygulanarak kitleler manipüle edilmiş, bu manipülasyon sol ve sağ kesimden bir çok gencin hayatına mâlolmuştur. İlginçtir; Dr. İtil‘in kardeşi Sümerolog, Müzeyyen İlmiye Çığ Merkezi’nde, semavi dinlerin aslında Sümerlere dayandığı üzerinde durularak, inançları temelden yok sayıcı bir politika izlenmektedir.

Osmanlı’nın yıkılması ile egemen kuvvetler, Türkiye’de bu yönetim gücünü küçük bir cemiyetin eline vermişlerdi. Sayıları oldukça az olan bu cemiyete yardımcı olarak Masonlar, Mason Bektaşiler ve Alevi elit bir takım aileler eşlik etmiştirler. Askeri yapının özelikle yüksek rütbelileri, sadece bu cemiyete bağlı olacak şekilde tasarlanmış; diğer kamu alanları, yargı, Alevi ve Ulusalcı gruplar içerisinden devşirilen bir takım bireyler yönetici kademelerde olacak şekilde oluşturulmuştur. Bu paragrafta amacımız herhangi bir grubu ötekileştirmek ya da hedef göstermek değil sadece  bir olguyu anlatmaktır. Bütün insanlar değerli ve kıymetlidir. Birinin bir gruba ya da cemiyete üye olması bu kuralı değiştirmez. Önce insan sonra Müslüman veya başka dinlerdenizdir. Burada vurgulamak istediğimiz bu siyasi olgunun ve iktidarın bir grup elit arasında ne şekilde paylaşıldığıdır. Nüfusun binde biri bile olmayan bu kitlenin, yönetimi kolay olur diye, egemen güçler bu azınlık kitleyi bilerek seçmişlerdir. Böylece, bu azınlık kitle her zaman bir ‘’big brother’’a ihtiyaç duyacak ve egemen güçlere muhtaç yaşayacaklardır. Elbette bu yönetim sistemi, hemen hemen bütün devlet sistemlerinde aynı şekilde tasarlanmıştır.

İlk isimleri Mehmet, Ahmet, İsmail vb. gibi, toplumun çoğu tarafından kullanılan isimler olan bu elitler, ikinci isim olarak farklı adlar kullanmışlardır. Mustafa Fevzi…., Mustafa İsmet….., Musa Kazım….., Ahmet Kenan…., Mehmet Yaşar …, Mehmet İlker …, İsmail Hakkı….. diye bu listeyi uzatabiliriz. Genel Kurmay Başkanları listesinin İngilizce wikipedia versiyonuna bakarak bir çoğunu tespit edebilirsiniz.

Zamanın ilk Diyanet İşleri Reisi Musa Kazım Efendi‘nin Kars’ta, Erzurum’da, Dersim’de topladığı yetim Ermeni, Yahudi çocuklarını Kuleli ve Işıklar Askeri Okulları’na yerleştirerek bu çocukları nasıl ultra ulusalcı ve milliyetçi yaptığını görebilir, sonraki darbe ve toplumsal mühendislik olaylarında bu ‘’gürbüz çocuklar’’ ordusunun neferlerinin izlerini bulabilirsiniz. Bu konuda GOODBYE ANTOURA isimli Karnig Panian‘ın, yetim bir Ermeni çocuğun hikayesini anlattığı kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Hikayede, İttihatçıların (ultra nationalist) nasıl da bir gecede onlarca Ermeni’yi öldürüp bir sonraki gün suçu Türk komşularına attıklarını; daha sonraki gün ise yine birkaç Türk aile öldürüp, suçu Ermeni çetelerine attığını; ve koca bir topluluğu açlığa, ölüme ve soykırıma nasıl zorladıklarını… Osmanlı toplumunu, buna nasıl hazırladıklarını canlı şahidinin anlatımlarından okuyabilirsiniz.

Yıllar geçmesine rağmen biraderlerin yöntemi hâlâ aynı! ‘’Karşıdan üç füze atarım, gireriz Suriye’ye…’’ gibi! Hobbes’a göre “İnsan, insanın kurdu” olup, “İnsanlar toplum şeklinde ortaya çıkmadan önce doğal durumları adeta bir savaş̧ haliydi ve bu savaş̧ herkesin herkese olduğu bir savaştı”. Hobbes’ta “devlet” (şiddeti), şiddeti insan yararına kontrol etmek üzere olumlanmakta, “her şeyin üzerinde olan iktidardan/ devletten korku” ile uygarlaşım sağlanmaya çalışılmaktadır. “…Kılıcın zoru olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez…” (Hobbes 1992 [1651]:127). Mutlak gücü ve iktidarı elinde tutmak isteyen Türkiye özelindeki bu elit grup, herhangi bir dini grup veya milleti kapsamayıp tamamen küçük bir sınıf elit ve onların yardımcıları ile ilgilidir.

Son zamanlardaki KHK’lar ve 15 Temmuz konusu ‘kök devlet’in orta ve alt sınıflardaki bireyler ile iktidarını paylaşmak istememesinin bir sonucudur. Hizmet hareketi fakir, köylü, işçi ve orta sınıftan kişilerin iyi bir eğitim almalarını, erdemli bir şekilde yetişmelerini sağlayarak çeşitli devlet kademlerine girmelerine hazır hale getirmiştir. İlk defa bu denli organize olmuş bir alt ve orta sınıf gören elitler, her dönem olduğu gibi bu dönemde de çeşitli bahanelerle güçlerini paylaşmak istemedikleri sınıfları iktidarlarından uzaklaştırmak istemişlerdir. Bu durum, kök devletin iktidarını ve gücünü sarsmış ve aşırı refleksif davranıp  15 Temmuz gibi büyük kitleleri hedef alan bir tasfiye yapmak zorunda kalmışlardır.

Bir sonraki yazımız da Sosyoloji, Sosyal Psikoloji ve psikolojik harp yöntemlerinin 15 Temmuz’da nasıl kullanıldığı üzerine olacaktır.


Yazarın Önceki Yazıları

Devlet Kavramı Üzerine Değerlendirmeler – 2

Devlet Kavramı Üzerine Değerlendirmeler – 1 Tanımlar

1 COMMENT

  1. Niye 2 isim almışlar
    Beyaz türk ve kemalist ulusalcı farklı şeyler. Evet bazıları elit beyaz türk ama onların her dönemin adamı, kemalistler falan normal memur köylü çocuğu, gene ülkücü sağ kadrolar da öyle ve bunların oranı devlette %90’dır. Dış işlerinde bir elit yapılanma var, birazda akademisyenlikte bu vardı zamanında. Ama güvenlikte bunu iddia etmek zor. Kemalistler azınlıktı ve yargıda orduda güçlüydüler. Ama mutlak değildiler. Ayrıca zamanında Atatürk okulları kurduğunda köylüler okumamış ki. Osmanlının elit aileleri okumuş, illaki başta bir elit üstünlüğü olması doğal yani. Bide osmanlı bürokrasinin %90’ı Atatürk zamanında da devam ediyor.

    Bu hakan fidan 3 füze atarım olayınıda abartmamak lazım, istihbarat teşkilatı zaten bunu yapar. Yapmamasını beklemek abes, suriyelileri bize saldırmış gibi gösterip gireriz diyor orda eğer ülke menfaati için girilmesi gerekiyorsa. Halkı kandırmak değil amaç uluslarası kamuoyu önünde hukuken zor duruma düşmemek. Yani yukarda ittihatçılar 2 tarafıda katletti diyip altınada bu söz de delili gibi olmamış. Bu Fidan’ın sözünden hiç bir şey çıkmaz. Sabriyirmübeş oğlu vardı galiba onun sözü daha iyi. Ama genede ermeni çeteler ortada , ittihatçılar niye katliam yapsın onların yerine.

    15 temmuzdan sonra da Akp kadroları girdi devlete, hepside orta kesim ve alt kesimden. Belki orduda bu olmadı diyebilirsiniz rütbeleri düşük diye. Ama o da oluyor. Ayrıca ordu zaten milliyetçidir ve kemalisttir. Kemalistleri kök devlet olarak görüyorsunuz hadi diyelim de milliyetçiler mhpli olanlar işte.

    Yani ben bu yazıyı komplo teorisi olarak görüyorum, ama şu hapishanede deney olayını araştırcam.

Comments are closed.