Engin Sezen

“Biz insanı en güzel şekilde yarattık…”    Tin 95. 4

Biriciksin, müstesnasın, eşsizsin…

Hata ve savaplarınla Hz. İnsan’sın…

Sevmek, sevilmek, yaşamak, yaşatmak için halkolunmuşsun…

Her halinle, sonsuz rahmet ve merhamet, kerem ve ihsan sahibine bir ayinedarsın.

Esrar-ı kâinatın mahzenisin sen… Âlemler, cihanlar hep senin ruhunda mündemiç. Baştan ayağa güzellikler meşhergahısın!

Ah, Galib Dede:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen…”

Varlığınla yekpare O’nun varlığının dellalısın. O’ndansın, O’nunsun, O’nasın, O’nunlasın…

Şimdi, gönül ayinen şu görgeç dünyanın kiriyle tozlandıysa biraz, ne gam!…

Seni kevn u mekâna Sultan olarak yaratan Hakk’ı zikir, fikir, şükürle yıkayabilirsin bu ayineyi. Bu saltanatı idrak ise, tefekkürle, akletmeyle kabil… Kalp huzuru, selameti daimi bir tefekkür ve tezekkürle mümkün.

O’nun güneşi her an milyarlarca ruhu ışıtmaya, ısıtmaya devam ederken… Sen niye mahrum kalasın ki bu rahmetten!…

O’nun varlığını duyabilmek ve yaşamakla, gerçek anlamını bulacak hayatlar… Sen niye mahkûmu olasın karanlıkların!.. O’nun sevgisi, rahmeti, merhameti, şefkati sarıp sarmalarken tekmil yaralı ruhları, rencide olmuş kalplerimizi…

Zihinler, O’nu tefekkürle istikamet bulurken sen niye kıvranacaksın kararsızlıkların karanlıklarında. Ruhlar inşiraha vasıl olurken O’nu yad ile, sen niye kabziyetin elinde bunalasın!

O’nun varlığını idrak, hayatlara cansuyu olacaktır.

….

O seni, sadece sana mahsus niteliklerle, cevherlerle donatmış, sadece sana münhasir. Bu alemde senden sadece bir tane var. O’nun matmah-ı nazarısın. Seni biricik, nev-i şahsına mahsus yaratanın. Bu dünya hayatına seni hususi bir maksatla gönderenin.

Özündeki cevherleri, hazineleri keşfedebilmen… hayat-ı dünyeviyenin manasını kamilen idrak etmeye çalışırken, kendimizi, sevdiklerimizi, çevremizi de güzelleştirmek, civarımızdaki insanların hayatına da değer katabilmemiz arzusuyla…

Yine, Galib Dede’yle bitirelim:

“Ey dil, ey dil niye bu rütbede pür gâmsın sen
Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen

Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen

Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen…”