Burhan Demir, The Circle

Henri Charrière,kurbanı olduğu 1930’ların Fransız yargısını sorguladığı, kendi sürgün ve mahkumiyetini otobiyografi şeklinde anlattığı Papillon( Kelebek) isimli romanında okuyucusunu alır kendisi ile birlikte Fransız Guyanası’na götürür. 

Adaletin Justitia’sı kördür, o yüzden tutuklanıp mahkemeye çıktığında masumiyetini ispatlayabileceğini düşünür. Yargı heyeti : “bu mahkeme sizin lehinize olabilecek kanıtlarla ilgilenmiyor” deyince kendisi ile ilgili hükmün çoktan verildiğini anlar. Fransız Guyenası’nda ömür boyu hapse mahkum edilip oraya deport edildiğinde ona Fransa’nın artık kendisini sistemden sildiğini söylerler. Papillon o andan itibaren bir botla kaçmanın planlarını yapar…

Günümüzde insanlar çeşitli sebeplerle botlara, teknelere binip daha özgür bir limana ulaşmaya çalışıyorlar. Afrika’dan Akdeniz yolu ile veya Ortadoğu’dan Türkiye ve Ege Denizi yolu ile AB ülkelerine ulaşmak için yola çıkan insanların botların devrilmesi ile ölümle sonuçlanan haberlerini duyuyoruz. 

Akdeniz’de sürekli seyir halinde olup işi sadece mülteci taşıyan bu güvensiz botlardaki insanları kurtarmak olan Sea-Watch ve Sea-Eye gibi Almanya merkezli insani yardım kuruluşlarının gemilerinin özverili hümanist çalışmaları dikkat çekiyor. Bu gemilerin boğulmaktan kurtardığı göçmenleri İtalya limanlarına ulaştırmaları sonucu büyük siyasi krizler de yaşanıyor. 

Sivil toplum kuruluşlarının bu türlü kurtarma operasyonlarına katılması tartışmaları sürerken Kabare sanatçısı Christoph  Sieber röportajında şu keskin sözlerle bu gemilerin faaliyetlerini desteklediğini açıkladı: “ Yola çıkma sebebi ne olursa olsun botlardaki o göçmenlerin yaşama ve dolayısı ile birileri tarafından kurtarılma hakkı vardır. Sonuçları siyasi krizler de olsa bu gemileri desteklemeliyiz”
Geçtiğimiz günlerde Ege Denizi’nde maalesef yine bir bot battı. Türkiye’de siyasi iradenin medyası bu korkunç trajediyi ; “falancı örgütün üyelerini taşıyan tekne devrildi bu kadar insan boğularak öldü” şeklinde duyurdu.

Dört aylık bir bebek hangi örgüte üye olduğunu bilmeden Ege sularında boğularak can verdi. Medyada birinin bu korkunç olayı duyururken siyasetin nefretini ön planda tutabilmesini sosyo-psikolojik olarak açıklamak çok zor. Belki, dünyada olup bitenleri açık kaynaklardan anlamaya çalışmak yerine, karanlık komplo teorileri ile yorumlamak sebeplerden biri olabilir. Ancak o zaman zaruri haller, beka gibi korku saçan kelimeler devreye girip vicdan denilen mekanizmayı devre dışı bırakabilir ve olan korkunç olaya değilde kimin başına gelmiş o kurcalanır. 
Justitia’nın gözlerinin tekrar kapanmasını köken ve mahalle tanımamasını beklemek, suçu olmayan insanların başı sonu belli olmayan kavgalarda perişan olmasını görmek, Henri Charrière’nin Kelebeğinin sabrını gerektiriyor. Papillon sabretti ve tutkuyla aradığı özgürlüğüne kavuştu…..